26 Mart 2007 Pazartesi

İnsanın önemi, sokağa atılan çocukların dramı ve toplumun buna bakış açısı.

Ayrılıp, boşandıktan sonra ortada kalan, kavga ve dayak yüzünden evini terk eden, annesiz, babasız başkalarının yanında barınmak zorunda kalan çocukların dramına gelince. Yapılan denetimlerde yakalanan pek çok çocuğun ailelerini geçindirmek için dayak korkusuyla zorlanarak vücutlarını sattıklarını, on dört ve on beş yaşlarında yakalananları, ailelerine veya sosyal hizmetler müdürlüğü yurtlarına geri teslim ettiklerini, buna rağmen aynı suçu işlemeye devam ettiğini, bu yüzden yurtlarına iade edilen çocukların yurtlarda yaşayan diğer çocuklara da kötü örnek oldukları da yurt yetkilileri tarafından söylenmektedir. Son günlerde yuvalardan kaçan, aileleri tarafından bu amaçlarla kullanılmak üzere değişik şehirlerde para karşılığı satılan bu çocuklar ceza almadıkları için yakalandıktan sonra serbest bırakıldıklarından, bu eylemlere tekrar devam ettikleri gözlenmiştir.

Bir başka olayda ise, yuvadan kaçarak hırsızlık yapan ve sabıkası olan, bu yüzden rekor ceza alan sekiz yaşlarında bir kız çocuğunun yakalandıktan sonra yuvaya geri verilmesi sırasında görevlilere saldırarak tekrar yuvadan kaçacağını ve yeniden hırsızlık yapacağını söylemiştir. Alınan ifadelerinde bazı çocuklar“Annem, babam alkolik. Fuhuş, hırsızlık yaptığımı biliyor. Onlar bizi buna zorluyor. Ben de bu yaşantıdan bıktım ama ne yapacağımı bilemiyorum. Birkaç kez intihara teşebbüs ettim. Kurtardılar. Bazı arkadaşlarım böyle yaparak hayatlarına son verdiler.” demişlerdir.

Bir diğeri. “Babam beni, benden yirmi yaş daha büyük birine yedi bin lira karşılığında sattı. Bir fırsatını bulup ondan kaçtım. Tek başınayım. Birilerin yanına sığındım. Bir süre bana baktılar. Yedirdiler, giydirdiler. Bir gün bana giysi alacaklarını söylediler, çarşıya gidiyoruz sandım. Bir otele girdik. Bana beklememi söylediler. Bir meşrubat içirdiler. Sonra elime bir paket vererek şu numaralı odaya git orada elbiseni dene dediler. Odaya girdim. Elbiselerimi soymuş tam giyerken tanımadığım iki kişi içeri girdi. Bana saldırdılar. Korkudan hiçbir şey yapamadım. Bayılmışım, uyandığımda üzerimde hiçbir şey yoktu. Orada bulduğum bir cam bardağı kırarak bileklerimi kestiğimi hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda kendimi hastanede buldum.” dedi.

Fuhuşla mücadele için ALO 157 hattı açılmıştır. Zorla bu batağa sürüklenmek istenen kadınların ve çocukların bu ALO 157 hattını arayarak ihbarda bulunulması istenmektedir. Pek çok yabancı uyruklu kadını tuzağa düşürerek fuhşa zorlandığı, kadın tüccarlarının ellerinden de bu ALO 157 hattına yapılan ihbarlarla kurtarılmışlardır.

Olayların başlangıcına geniş açıdan bakacak olursak evlilikteki düzensizlik, aileler içindeki kopukluk, geçimsizlik, bilgisizlik, arkadaş ve çevre faktörü, sağlık sorunları, ekonomik dengesizlik, aile içi eğitim, uyuşturucu bağımlılığı, kumar alışkanlığı, işsizlik, tecrübesizlik gibi daha sayabileceğimiz diğer nedenlerden dolayı sokaklara terk edilen çocuklara insanların bakış açısı değişmiştir. Terör, gasp, soygun, kapkaç, yaralama, tecavüz olaylarında, hep bu kişilerden kaynaklandığı ve bu eylemlerde sokak çocuklarının adları geçtiği için toplum olarak dışlanmışlardır. Olayın çocuklar üzerindeki psikolojik durumu ayrıca değerlendirildiğinde aslında bu olaylara sebebiyet veren yine biz büyükler olmuşuzdur. Biz büyükler derken bizleri yönetenlerden bahsetmek istiyorum. Onları bu duruma iten sebepleri ve çözümleri üretmediğimiz için. Göz ardı ettiğimiz bazı gerçekler ve yaşanan olaylar, evlerini terkeden kimsesiz çocuklara maal olmuş ve bu günlere gelinmiştir. Bunları sırasıyla şöyle açabiliriz.

En önemli olanından başlamak istiyorum, eğitim, sağlık ve işsizlik önlenmediği müddetçe bu sorunlardan kurtulmamız mümkün olmayacak ve giderek artacak ve ülkenin kanayan bir yarası haline gelecektir.
Anneler ve babalar çocukların eğitimi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Yemezler, içmezler, yedirirler, aza kanaat ederler. Üzerlerinde hep birkaç yıldır giydikleri giysiler ve ayaklarında en ucuzundan ayakkabıları vardır. Çocukları mahcup olmasın, arkadaşlarından geri kalmasın diye gereken özeni göstererek her şeyleri eksiksiz yapmaya çalışır. Bütün bu iyi niyetli yaklaşımlar, çocukların kendilerini kurtarıp ülkelerine yararlı birer insanlar olsun diye. Ancak, pek çok çocuğumuz bu maratonu tamamlayamadan okul hayatını yarım bırakmak zorunda kalır. Her şeyi ile kendini buraya adayan evlatlarımız, ailelerinin maddi ve manevi desteklerine rağmen isteklerine ulaşamadıklarından büyük bir çöküntü içine düşer. Ömürlerinin üçte birini okul sıralarında geçirmişlerdir. Bu nedenle mesleki eğitim görmemişlerdir. Üniversite sınavlarını kazanamayanlar bir anda kendilerini boşlukta ve yalnız hissederler. Çaresizlik içinde kalırlar. Aynı sıkıntıları tekrar yaşamak istemezler. Her yıl milyonlarca çocuk sınava girer. Bunlardan yarısından çoğu başarısız olur ve açıkta kalır. Üstelik ailesi umutla ona parasının son kuruşuna kadar harcar ve dershanelere gönderir. Boşa harcanan zaman, sokağa atılan para ve sonunda bir hiç. Bu sefer başarısız oldukları için etraftan tepki almaya başlarlar. Hor görünürler. Hep okulu düşündükleri ve bir meslek sahibi de olamadıkları için iş bulamazlar. Yeni iş yerleri açılmadığından ve pek çok kişi iş ararken iyice bunalıma sürüklenirler. Bir kısmı bu yüzden evlerini terk eder. Bir kısmı buna dayanamayıp intihara teşebbüs eder. Bir kısmı için ise tek kurtuluş geçinecek bir iş ve evlenmektir. Bunu da anne ve babadan yardım alarak gerçekleştirirler, zor geçindikleri için de ailelerinden maddi destek alırlar. Acele verilmiş kararla yaptıkları bu evlilikler çoğu zaman başarısızlıklarla geçer. Maddi sıkıntı çekerler ve evde yaşanan huzursuzluklar nedeniyle kısa zamanda boşanmalar olur. Çoğunluğunu teşkil eden binlerce çocuğumuz ise Okuldan koparıldıkları, işsiz oldukları için kendilerini ezici bir baskı altında hisseder ve bu zamanla daha da artarak hat safhaya ulaşır. Hiçbir işe yaramadığını sanan bu gurup arayış içine girer ve böyle bir durumda iken uzanan bir yarım elini de geri çevirmez. Baştan her şey çok iyi gider. Karnı doyar. Cebi para görür. Kendini mutlu hisseder. Her şeyin çok iyi gittiği bir sıra birden madalyonun bir başka yüzü kendini gösteriverir. İşte, tehlike bundan sonra başlar. Yardım elini uzatıp karnını doyuranlar, cebine harçlık koyanlar gerçek yüzlerini gösterip bu davranışlarını karşılığı olarak ondan bazı istekte bulunur, yaptıramadıkları takdirde tehdit ederek gözünü korkuturlar.

Bu kategoriye giren, yine çoğunlukta olan bu kesim içinde geçim sıkıntısı çeken ailelerin çocukları, tabii afetler, trafik kazaları sonucu anne ve babasını kaybeden, anne ve baba dayağından kaçanlar, tecavüze maruz kalan ve akli dengesi bozuk olan sokak çocuklarını da ilave edersek bu sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı yalnızlığa itilen ve ortada kalan çocuklara sahip çıkılamadığı için kötü niyetli insanların ellerinde bu çocuklar öldürücü birer silah olarak kullanılmaktadır. Kimi uyuşturucu satarak geçimini sağlamakta, kimi kaçakçılık yaparak yaşamını sürdürmekte, kimi, toplumun huzurunu bozmak, düşüncelerini topluma kabul ettirmek için kullanılmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren yaşam mücadelesi veren bu çocuklar, her türlü sevgiden mahrum büyüdükleri için kafalarında sadece kendilerini bu duruma düşüren büyüklerinden öç almak istediklerinden hep kötü düşünmektedirler. Onlar için tek gerçek yaşamak için öldürmektir. Hatta daha da ileri giderek kendisini bu durumu getirenlerden intikam alarak bu hayata son noktayı koymaktır. İşte, bu en tehlikeli olanıdır. Burada başkaları devreye girer. Dünyada kötülerde vardır ve kötü düşüncede olanlar onları bu şekilde telkin ederler. Ekonomik çıkarlar, ülke içinde hak arayanlar, kendi isteklerini zorla kabul etmek isteyenler, başkaları için çalışanlar huzur ve düzeni bozarak kendilerine çıkar sağlayanlar bu çocukları kandırıp kullanmaktadırlar. Son günlerde meydana gelen kapkaç olayları, intihar eylemcileri en çarpıcı örneklerindendir. Dünyada çığ gibi artmaktadır. Elli veya yüz TL için, bir dilim ekmek, değersiz bir eşya çalmak ve bir yaşamı sona erdirmek onlar için çok kolay bir iştir. Ya da, canlı birer bomba olarak kullanılabilmektedirler. İnsanlara zarar vermek onları mutlu eder. Dini inançları zayıf olduğu için bunun vebalini düşünmezler. Öldükten sonra tüm bu yaptıklarının hesabının sorulacağından haberleri yoktur veya yanlış bilgilerle kafaları, düşünceleri çarptırılarak kötü niyetli kişiler tarafından küçücük beyinleri tahrip edilmiş, yalan yanlış bilgilerle kandırılmışlardır. Birilerinin gözünde onlar zaten birer ölüdür. Her şeyi gözlerini kırpmadan yapabildikleri için toplumdan dışlanmışlardır. Kuranı kerimin Nisa süresi 93 nücü ayetinde “Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah (c,c) ona gazab etmiş, lanet etmiş ve büyük bir azab hazırlamıştır” der. İslam dini, insanın canını, malını, ırzını koruma altına almıştır Bilmezler mi ki, kıymetli bir varlık olan insana yapılan saldırıların Allah (c,c) katında çok büyük bir günah olduğunu. İmanı kuvvetli olan bir insan başkasını öldürmez, tam tersi muhtaç ve zorda olanlara yardım elini uzatır. Bu tür olayları yapanlar ve yaptıranlar günah işledikleri gibi dinimizi ne kadar zor duruma düşürdüğünün farkında değildirler. Dünya genelinde bu olaylar gün geçtikçe artmakta toplumların huzuru bozulmaktadır. Hâlâ, gündeme gelen ve ülke sınırlarını aşan intihar girişimleri, pek çok masum insanın ölmesine neden olmaktadır. Bu olayların önüne geçilmediği, ülkeler gereken tedbirleri almadığı takdirde, başka büyük felaketleri daha çok yaşayacağımız bir gerçektir. Bunun için medyum olmaya gerek yoktur. Gidişat bunu göstermekte, yara gittikçe büyümektedir. Tekrar eski sağlığına kavuşturmak çok zor ve çok pahalıya mahal olacaktır. İzi kalacak ve en ufak bir tedbirsizlikle yeniden hortlayacaktır. Hastalık yayılmadan alınacak tedbirlerle bunu yok etmek gerekir. Bunun da değişik yöntemleri vardır. Gerek ülke içinde gerekse ülkeler arasında alınacak köklü tedbirler ve işbirliği ile bunun önüne geçilebilir. Bu konu üzerine eğitim görmüş insanlar bir araya gelip hastalığı nasıl tedavi edeceklerini ve bir daha olmaması için neleri yapmaları gerektiğini tartışarak çözebilirler. Yoksa buna sebep olanların yarın kendi başlarına geleceğini kimse garanti veremez. Harcanacak olan paralar insanların mutluluğu ve gelecekleri için harcanmalıdır silah için değil. Atılan her yanlış adım dünyamızı yeni felaketlere götürecektir. Kuranı kerimde bu konu ile ilgili açıklamalarda ise şöyledir. Âl-i İmrân süresinde 137 ayetinde “Sizden evvel tarih olmuş bir takım vaka’lar geçti; onun için yeryüzünde dolaşın da bir bakın bakalım, peygamberleri tekzip edenlerin âkıbetleri nasıl olmuş” der. Peygamberlerden sonra yaşanan her azgınlığın ardından büyük felaketlerin yaşandığı, pek çok halkın, topluluğun yok olduğu ve en son Nuh tufanı ile de bu azgınlık, sapıklık, inançsızlık ve yaşanan kötü olaylar sonra tamamı ile yok olduğu, sulara gömüldüğü, yeni bir nesil doğduğu bildirilmiş ve bundan da ders alınması istenmiştir. Bu böyle devam edildiği takdirde hiç beklemediğimiz anda aynı akıbeti bir gün tekrar yaşayacağımızı da belirtmiştir. İşte bu da dünyamızın sonu olabilir.

Kuranı Kerimde dünyanın sonu ve kıyamet konusunu çok açık bir şekilde anlatmış ve kullarına bu konu hakkında haber vermiştir. Peygamberler zamanında kavimlerinin nasıl yok olduklarını da sırasıyla anlatmıştır. Bunlardan bazı örnekler vermek istiyorum.

İnsanoğulları bataklığa saplandıkça onlara Peygamberler gönderilmiş ve halkın bu durumlardan kurtarılması istenmişti. Bu kötü düzenler her peygamberler sonrası durdurulamaya çalışılmış, sapıklık, azgınlık, hırsızlık, Allah’tan başka tanrılara inanmak, haksız yere insan öldürmek ve kötü olaylar durdurulamayınca her gelen peygamberin arkasından büyük tufanlar olmuş yer, gök parçalanmış topluluklar tamamı ile yok olmuştur. Artık son peygamberimiz olan Hz. Muhammet’ten başka peygamber bu dünyaya gelmeyecektir. Kitabı da Kuranı Kerim dir ve her şey burada apaçık anlatılmıştır.

Lût Peygamber: Peygamber olarak seçildikten ve halkını Lût gölünün güney batı tarafında bulunan Sedum şehrine yerleştirdikten son halkı azgınlığa başladı. Erkeklerle ilişkiyi adet haline getiren bu halkı Lût peygamber ne yaptıysa engel olamadı. “Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp ta insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz, sizler sınırı aşmış sapık bir kavimsiniz” demiş ve halkını bu kötü durumdan kurtaramamıştı. Bunu üzerine gittikçe artan sapıklık sonrası sabahın erken saatlerinde ona inananların dışında karısı dâhil tüm Sedum halkı yok olup gitti, şehrin altı üstüne çıktı ve gökten taşlar yağdı.

Hz Nuh: 50 yaşında peygamber olan Nuh Aleyhüsselam o devirde kavminin putlara tapmaya başlaması üzerine onlara engel olmaya çalışmış ve hatta kendi oğlu dahi babasına karşı gelmişti. Bütün çabalarına rağmen bu durumdan kurtaramayan kavmini Allah’ın emri üzerine hazırlamış olduğu üç katlı bir gemiye bindirdiği 80 kadar yandaşıyla birlikte her cinsten iki hayvanı da yanına alarak gemiye bindirmesinden sonra kopan tufandan tüm halkı sulara gömülmüş ve gemide kalanlardan başka hiç kimse kurtulamamıştı.

Hz Hud: Bereket ve bolluk içinde yaşayan ve yemende bulunan Ad kavmine Peygamber olarak gönderilen Hz Hud, halkının putlara tapmasını, engel olamayıp, üstelik kötü hakaretlerine maruz kalınca beddua ederek Allah’tan üzerlerine bir musibet gelmesini istemiştir. 3 yıl boyunca kuraklık yaşayan halk, daha sonra 7 gün 8 gece gönderilen bulutlar ile kasıp kavrulmuş, azgın fırtınalar ile cezalandırılmışlardı. Allah’a inanıp iman eden halk bu zor durumdan kurtulmuştu.

Hz Salih: Ad kavminde yaşanan felâketten sonra oradan kaçan Semut kavmi Şam ile Hicaz arasında bulunan Hicr denilen bölgeye yerleşti ve zamanla hak dininden uzaklaşarak Ad kavmi gibi putlara tapmaya başladılar. Varlık ve bolluk onları da azdırmıştı. Peygamber olarak gönderilen Hz Salih Halkını Allah’ın yoluna çağırmasına rağmen putlara taparak azgınlıklarını devam ettirdiler. Bunu üzerine Allah onların kadınlarını kısır bıraktı, hayvanları yavrulamaz ağaçları meyve vermez oldu. Bunun üzerine halkı ondan bir mucize gördükleri zaman ona inanacaklarını söylediler. Gerçekten olmayacak bir istekte bulundular. Kayadan kızıl tüylü ve doğurmak üzere bir deve çıkartmasını istediler. Bu istekleri Allah tarafından gerçekleşince onun sütünden içmeleri istendi. Halk deveyi serbest bırakmalarını istedi. Hz. Salih onu öldürmemelerini ve aksi takdirde büyük bir azaba düşmemeleri için onları uyardı ama buna rağmen deveyi öldürünce Semut kavmi de Allah’a inanan ve orayı terk edenlerin dışında tamamı kuvvetle gelen bir ses dalgasıyla yok edildi.

Hz. Suayp: Kavmi Eyke halkına, Allah’tan korkun, ölçüyü, tartıyı doğru yapın. İnsanların haklarını eksiksiz verin, kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkartmayın diyerek halkını uyarmasına rağmen Eyke halkı onu dinlemediler ve azap isteyecek kadar ileri giderek ona hakaret ettiler. Allah’ ta onlara istediği azabı verdi. Güneş yedi gün boyunca müthiş bir sıcaklık yaydı. O son gün gökyüzünde bulutlar belirdi ve serin bir rüzgâr esmeye başladı. Eyke halkı bu ferahlatıcı bulutların altına toplanarak serinlemek istedi. Birden o bulutların altından bir ses indi ve Eyke halkı yeryüzünden silindi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder