11 Haziran 2007 Pazartesi

Kemalin öyküsü

Bu ana kadar yazılanlar, sağlıklı insanların neden bu duruma düştükleri, intihar ettikleri ve bu eylemlerden nasıl vaz geçirilecekleri, ne gibi tedbirlerin alınması gerektiğini bundan önceki yazılarımda da sizlere anlatmaya, açıklığa çalıştım. Oysa aklı başında insanları bu eylemlerden vaz geçirmek, kısaca onlarla iyi diyaloglar kurularak önlemek mümkündür. Asıl sorun, Depresyon, kişilik bozuklukları, şizofren gibi akli dengesi bozuk ve psikolojik tedaviye ihtiyacı olan insanların bu tür eylemlerde daha fazla can kaybına neden olduğudur. Bu hastaların neden bu tür eylemlere başvurduğunun mantıklı bir açıklamasına gelince, bu konuyu bu işin uzmanları daha iyi bildiğinden onlara bırakmak en uygun olanıdır. Bizler sadece gündeme getirmekle yetinelim. Kişilik bozukluklarını içine alan bu hastalıklar, çeşitli araştırmalar ve yöntemlerle yapılmaktadır. İçlerinde gerçekten tedavi olanlar vardır. Bu hastalık kalıtımsal olabilir veya daha sonra beyinde meydana gelen bozukluktan da kaynaklanabilir. Yukarıda da belirttiğim gibi bunun için hiç gecikmeden tedaviye başlamak ve bu konunun uzmanını bularak hastalığı ilerlemeden durdurmak, yavaşlatmak veya kontrol altına almak mümkün olabilir. Önemsenmez, ilgisiz kalınırsa, her geçen zaman hastanın aleyhine olmakta, daha ağır ve tehlikeli sonuçlara götürmektedir. Ya tedavisi uzamakta veya etkisiz kalınmaktadır. Bu açıklamayı yaptıktan sonra, bir örnek vererek sizlerle paylaşmak, bununla ilgili bir anımdan ve çevremde yaşanmış bir aile dramından bahsetmek istiyorum.

Ablam ve eniştemi yılsonu tatili nedeniyle ziyaret etmek ve onlarla güzel bir yaz geçirmek için Mersin’e trenle yolculuğa çıkmıştım. Onlara, İzmir’den annemin pişirdiği güzel börekleri, tatlıları ve Özlemini duydukları İzmir’e has bazı değişik taze sebze çeşitlerinden götürüyordum. Numaralı kompartımanda yalnız yaptığım yolculuktan iyice sıkılmaya başlamıştım. Yolculuğumun son gününü değişik insanları tanımak ve onlarla birlikte olmak için aralarına katılmak istedim. Hava kararmak üzereydi. Yolculuğumuzun bitimine az bir zaman kalmıştı. Eşyalarımı toparlayarak diğer kompartımanlarda gezinmeye başladım. En son vagonda yaşlı bir amca ve yanında yirmi yaşlarında saf ama temiz bir yetişkinle ilgilendiği ve ona bir şeyler anlatmaya çalıştığını gördüm. Yanlarına oturdum. Merhabalaştıktan sonra uzun bir süre sessiz kaldık. Yanımda oturan genç dışarıyla olan ilgisini bıraktı ve uzun bir süre bana baktı. Eli ile yavaşça elimi tuttu. Yaşlı adam “Kardeşi rahatsız etme oğlum” dedi. Ben önce irkildim ama sonradan temiz yürekli, saf ama farkında olmadan dengesiz davranışları olan Kemal ve onun babası Hasan amcayla tanışarak o derin muhabbete başladık. Çocuğu ile ilgili hayat hikâyesini anlatmaya başladı. Hasan amca kompartımanda pencere kıyısında oturan oğlu Kemal’e bir şeyler gösteriyor hem de başından geçenleri bir, bir anlatıyordu. Kemal, daha bir buçuk yaşındayken hastalanmış, ailesi ateşini düşüremediği için çok korkmuş ve telaşlanmışlar. Genç anne ve baba daha ilk çocukları olan Kemal’i bu durumdan nasıl kurtaracaklarını bilemedikleri için, bilinçsizce sobaya odun atıp oda sıcaklığını yükselterek ateşinin düşeceğini sanmışlar. Çünkü dışarıda kar, diz boyu. Kemal ağlamaktan yorgun düşmüş. Saatler ilerledikçe Kemalin ağlaması inlemeye dönüşmüş ve ateşi azalacağına daha da çoğalmış. Anne ve baba kötü bir şeylerin olduğunu düşünerek şartlar ne olursa olsun acil olarak hastaneye götürmeye karar vermişler. Kar yolları kapadığı için hiçbir araç şehre gidemiyor ve köylerine de ulaşamıyormuş. O gece telefon ve elektrik direkleri yıkıldığı için kimseden yardım alamamışlar. Eşi ile birlikte hazırladıkları derme çatma bir kızak ile çocuklarını üşütmemek için battaniye ve diğer ısıtıcılarla şehir hastanesine ulaştırmak için yola koyulmuşlar. Yol yok, araba yok at sırtında saatlerce giderek hastaneye varmışlar. Doktorlar çocuğun havale geçirdiğini söylemiş ve hemen müdahale ederek onu soğuk bir duşun altına sokmuşlar. “Biz düşünemedik, üşümesin diye onu sardık sarmaladık oda sıcaklığını çok yüksek tuttuk, hâlbuki bunun için soğuk gerekiyormuş, burada hata yapmışız.” Dedi. Yapılan tüm müdahalelere ve verilen ilaçlara rağmen yüksek ateş beyin damarlarına zarar vermiş ve beyinde aşırı tahribat yapmış. Doktorlar bu durumdan kurtulması için üzerinde çok dikkat ve titizlikle takip edilmesi, ilaçların zamanında ve aksatmadan verilmesi durumunda iyileşebileceğini, zamanla beyindeki tahribatın ilgi ve takiple düzeleceğini bunun içinde sabırlı olunması gerektiğini söylemişler. Ailesi hastalığın ciddiyetini ancak Kemal beş yaşlarına geldiği zaman anlamış. Kendi yaşıtları ile arasında çok belirgin farklılıklar varmış. Yedi yaşına geldiğinde yaşıtları okula giderken Kemal daha yeni yani konuşmaya başlamış, üstelik söylediği bazı sözler hiç anlaşılmıyormuş. Gece geç saatlere kadar çevreyi rahatsız ediyor, huysuzluk yapıyormuş. Kemal, sanki iki yaşında bir bebek gibi davranıyormuş. Doktorların tüm uyarılarına rağmen hastalığın ciddiyetini o zamana kadar fark edemeyen ailesi geçte olsa dostlarının uyarılarıyla artık onunla ilgilenmek gerektiğin anlamışlar. Yedi yaşının üzerinde olmasına rağmen altı açılıyor, onu besliyor ve yavaş, yavaş normal hale dönmesine gayret gösteriyorlarmış. Bu tam yirmi yaşına kadar böyle devam etmiş. Hala okuyup yazamıyor, bilinçsizce davranışlarını sürdürüyor, Televizyon izliyor, pencereden insanları, çevreyi, çocukların sokakta oynamalarını seyrediyor, belki onlara özeniyor, dışarı çıkıp bunları yapamadığı için küçük bir çocuğun gösterdiği tepkiyi gösteriyormuş. Birkaç kez denemişler, başka çocuklara zarar veriyor onları hırpalıyormuş. Şikâyet etmişler. Evinde hapis hayatı yaşamaya başlamış. Belki de bu yüzden tam iki kez intihar girişiminde bulunmuş. Her defasında şansı yaver gitmiş ve kurtulmuş. Birkaç defa ruh ve sinir hastanesinde tedaviye alınmış. Tüm çabalara rağmen sonuç alınamamış. “İçimiz el vermedi. Orada tek başına kaldı, başına bir şey gelmesin diye evimize aldık. Ne yaparsın evlat işte” dedi. Ailesi, ilk müdahalede doktorların tavsiyelerini eksiksiz yerine getirmiş olsalardı, hastalık ilerlemeden önüne geçilebileceği ve bu aşamalara gelmeden tedavi olabileceğini anlattı. Çalan düdük trenin istasyona girdiğini haber veriyordu, etrafımızda birden ışıklar belirdi. Keşke onları daha önce tanısaydım diye düşündüm. Çünkü yolculuğumun sonuna gelmiştik. Belki bana anlatacağı daha çok şeyleri olabilirdi. Tren istasyona vardığında devam edecek yolculuklarında her ikisine de annemin yapmış olduğu böreklerden ikram ettim. Belki ileride mektuplaşırız diye İzmir’deki evimin adresini verdim. Kısa bir beklentiden sonra Tren Tatvan’a doğru hareket etti, Kemal’e ve Hasan amcaya el sallayarak oradan ayrıldım. Yolda yürürken birden, aynı sorunları yaşamış bir yakınımızın buna benzer bir olayı aklıma geldi. Onlar, belki şehirde yaşamış olmaları, beklide bu tedavi yöntemini çok iyi bildikleri için Kemal ve Hasan amcadan çok daha şanslıydılar. Sık, sık hastayı doktora götürerek tedavinin seyrini takip etme imkânı buldular. En önemlisi ailesi çocuklarını kurtarmak için var güçleri ile çaba sarf ettiler ve semeresini gördüler. Babası ticaretle uğraşıyordu. Onu yanına aldı ve orada yetiştirdi. Bu ara ortaokul diploması ve birde ehliyet alınca babası ona birde araba aldı. Evlendirdi. Şimdi bir çocuk babası ve yaşantısını mutlu bir şekilde sürdürüyor. Hasan amca ve anlattıklarından çok etkilenmiştim. Kemal’in o saf ve masum bakışları gözümün önüne geldi, hele elimi tutuşu. Sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Bunu tahmin edebiliyorum. O da bir gün benim gibi olabilecek miydi? Yalnız başına sokaklarda dolaşabilecek miydi? Evlenip çocuk sahibi olabilecek miydi? Pencereden bakışlarında, ellerimi tutuşunda bunu hissetmiştim. Yaz tatilim çok çabuk bitti. İzmir’e geldiğim gün Hasan amcadan bir mektup aldım. Trende onunla ilgilendiğim ve verdiğim börekler hoşlarına gittiği için teşekkür mektubu yazmış. Yol boyunca onlarla bir tek ben yakınlık göstermişim. Kemal’in durumunu görenler yanlarından kaçmış onlarla konuşmamışlar. Buna çok üzüldüm. Oysa onları tanıdığıma o kadar çok sevinmiştim ki! Kemal’in beğeneceğini sandığım güzel bir hediye paketi ve bir mektubu hemen arkasından memleketlerine gönderdim. Bu onlarla son mektuplaşmam oldu. Birkaç kez bayram günleri kart göndermeme rağmen hiçbir cevap alamadım. Bu olay uzun zamandır bende bir anı olarak kalmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder