2 Nisan 2007 Pazartesi

Rüyamda Atatürk'ü gördüm

Kemal o gün yatağından çok sıkıntılı kalkmıştı. Okula hiç gitmek istemiyordu çünkü bugün ilk dönem sonuydu ve karnelerini alacaklardı. Annesi kahvaltısını hazırlamış ve odasının kapısını çaldığı zaman Kemal isteksiz bir şekilde “Tamam anne hemen geliyorum” diyerek yatağından doğruldu ve gözlerini ovuşturarak banyonun yolunu tuttu. Dersleri bu dönem çok iyi gitmemişti ve kırık notları olacaktı. Anne ve babasının buna çok kızacağını da biliyordu. Pek çok sevdiği şeylerden onu mahrum edecekler ve beklide cezalandıracaklardı. Bunda da haklıydılar. Kemal bu dönem çok çalışmamış ve okulda haylazlık etmişti. Şimdi gün geldi bunun acısı çıkacaktı. Annesi Kemal’e yine seslenerek “Oğlum biraz acele et okula geç kalacaksın” dedi. Kemal mırıldanarak banyodan çıktı ve mutfağa geldi. Annesi ona her zamanki gibi çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. İçinden yemek gelmiyor ve zorla bir şeyler atıştırıyordu. Oysa çok iştahlıydı. Annesinin zoruyla birkaç lokma yedikten sonra okul kıyafetini giydi, çantasını aldığı gibi evden ayrıldı. Yolda Arkadaşı Ali’yi gördü. Evlerine çok yakın olan okula birlikte gittiler. Ali “Bugün karne alacağız çok heyecanlıyım” dedi. Kemal ise asık suratı ile “Evet öyle bu beklide benim sonum olacak” dedi. Okulun önü çok kalabalıktı. Bazı velilerde okula gelmiş, onları da karne heyecanı sarmıştı. Ders zili çaldı. Çocuklar sınıflarına girdiler. İlk ders Tarih di ve Kemal Öğretmenini çok seviyordu. En iyi notu da bu dersti. Öğretmeni o gün onlara Atatürk’ü, Kurtuluş savaşını ve o günleri yaşamış olan dedesinin bazı anılarını anlatmak istediğini söyledi. Dersten ziyade onları rahatlatmak istiyor, o anı yaşamaları için de sırtlarını sıralara dayamalarını ve gözlerini kapamalarını öyle dinlemelerini istedi. Öyle heyecanla anlatıyordu ki çocukların hiç biri gözlerini açmıyor can kulağı ile öğretmenini dinliyorlardı, sanki rüyalarında yaşıyorlardı. Tam Atatürk’ten bahsediyordu ki, teneffüs zili çaldı ama zilin sesini bile duymadılar, zaman çok çabuk akıp gitmişti. Dışarıda çocukların bağırışları salonu inletiyordu. Bu sınıfta hiçbir çocuk oturduğu yerden kalkmıyor, rüyalarının, hayallerinin bozulmasını istemiyorlardı. Kiminin yüzü asık, kimi neşeli, kiminde ise ürkek bir yüz ifade vardı. Kapı çalındı, Müdür yardımcısı elinde sınıfın karneleri ile içeri girdi. Tarih öğretmenine ve birde öğrencilere baktı, bu manzara karşısında şaşırmıştı, yüksek sesle “Çocuklar işte karneleriniz, az sonra öğretmeniniz bunları sizlere dağıtacak ve bu dönem hepiniz neler yapmış ne kadar çalışmışsınız göreceksiniz. Ama inanıyorum ki kırığı olanlar ikinci dönem bunların hepsini kurtaracak, hepinize başarılar dilerim, zamanınızı çok iyi kullanın ve başarmak için ne gerekiyorsa yapın” dedi ve karneleri masanın üzerine bıraktı. Çocuklar yavaş, yavaş rüyadan uyanıyor ve gözlerini açıyordu. Öğretmen masanın üzerindeki karneleri alarak sırasıyla okumaya başladı. Karnesini alan dışarı çıkıyor kimi sevinç naraları atıyor kimi üzgün karnesine bakarak içinden bir şeyler söylüyordu. Sıra Kemal’e gelmişti. Tarih öğretmeni Kemal’in karnesine göz ucuyla baktığında dört dersinin kırık olduğunu ve en iyi notunun Tarih olduğunu görünce içi burkuldu. Kemal’in adına sevinemedi. “Bunlar ikinci dönem düzelecek ve sınıfını geçeceğine inanıyorum” dedi ve karnesini Kemal’e verdi. Gerçekten dört dersi zayıftı ve en önemlileriydi. Ali yanına geldi. Karnesi düşündüğü gibi çok iyi gelmişti. Arkadaşının karnesine baktığı zaman onun adına üzülmüştü. Kemal’in içini bir korku kaplamış, anne ve babasına bunu nasıl izah edecekti. Çok kızacaklarından da emindi. Akşamın olmasını hiç istemiyor içinden eve dahi gitmek gelmiyordu. Bir süre sınıftan dışarı çıkmadı. Kafası çok karışıktı. Uzun süre burada yalnız başına oturdu. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Artık sınıfta kimse kalmamıştı. Yavaş, yavaş yerinden kalktı ve evin yolunu tuttu. Annesi onu kapıda karşıladı. Merakla karnesini sordu. Kemal isteksizce elindeki karneyi annesine uzattı. Korktuğu başına gelmişti. Annesi “Gözlerime inanamıyorum bu ne rezalet” dedi ve açtı ağzını yumdu gözünü. Durmadan konuşuyordu. Kemal doğruca odasına gitti, kapısını kilitledi ve yatağına uzandı. Dışarıda annesinin en son şu sözlerini duymuştu. “Baban akşam geldiğinde ona ne söyleyeceksin bakalım” dedi ve daha sonra sesi kesildi. Kemal’in içine korku girmişti. Annesi bu kadar tepki gösterdiyse kim bilir babası neler yapacaktı. Bunları hak ettiğini de biliyordu. Son derece üzgün ve içi korku doluydu. Yatağından doğruldu ve çalışma masasına oturdu. Bir kalem ve bir kâğıt alarak aklına ne geldiyse yazmaya başladı, sonra onu defalarca okudu, okudu ve masanın üzerine koydu. Dolabın çekmecesinden kalem açmak için kullandığı jileti aldı ve gözlerini kapatarak yavaşça bileklerini kesmeye başladı. Canı çok acıyordu. Yatağına uzandı. Gözlerini kapadı ve derin bir uykuya daldı. Karşısında tarih öğretmenini gördü, Kurtuluş savaşını kaldığı yerden anlatmaya devam ediyordu. En heyecanlı anında kapı açıldı sınıfın içerisi bembeyaz bulutlarla kaplandı, arasından bir ışık parladı. Birden karşısında Atatürk’ü gördü. Emin adımlarla içeri girerek tam Kemal’in karşısında durdu ve ona masmavi gözleriyle bakarak seslenmeye başladı “Bunu neden yaptın Kemal! Sen bütün bunların üstesinden gelebilecek akla ve zekâya sahipsin, kırık notlarını düzeltirsin. Başaracağına ben inanıyorum, ailende inanıyor. Bunu yapmakla her şeyin düzeleceğini mi sanıyorsun. Allah’ın huzurunda ona ne cevap vereceksin. Her şeye sahipsin. Annen ve baban ne istediysen sana vermiş. Bütün bunlara nasıl sahip olunduğunun farkında mısın? Bak bizler, zoru başardık. Kimsenin başaramayacağı bir destan yazık ve bunlara ne zor şartlarda sahip olduğumuzu herkes biliyor. Bu vatanı yoktan var ettik, yılmadık, yıkılmadık dimdik ayaktayız. Tüm bu zorluklara rağmen sizlere bir vatan bıraktık. Bu vatan toprağında tüm şehitler sizleri böyle görmek için canlarını vermedi. Bu vatan sizlere emanet, daha ileri, daha engin ufuklara doğru. Yolunuza çıkacak bütün engelleri bir, bir aşarak hedefe doğru koşar adımlarla ilerleyin. Bizler ancak o zaman yattığımız yerde huzur bulacağız. Sizleri bu yoldan çevirmek isteyenlere asla kanmayın, bu uğurda şehit olanlar yarın sizden hesap soracaklar. Bunlara asla müsaade etmeyin, kalk ve kendine gel” Dedi ve daha sonra beyaz bulutların arasında kayboldu. Kemal yaptığı hatayı çok çabuk fark etti, pişman olmuştu. Ancak seslenmek, bağırmak istiyor bir türlü sesini duyuramıyordu. Sanki hala rüyadaydı. Sadece kulakları ile bazı sesler duyuyor ama onlara cevap vermiyordu. Bu babasının sesiydi. Kapıyı açamadıkları için kırmak zorunda kalmışlardı. Kemal’i yatağında kanlar içinde görünce“Acele edin hemen hastaneye götürmeliyiz çok kan kaybetmiş olabilir” dediğini duymuştu. Babası, Kemalin masaya bıraktığı mektubu okumuş ve korktuğu için bu cahilliği yaptığını anlamıştı. Hastaneye zamanında yetiştirilen Kemal hemen Ameliyata alındı. Uzun bir bekleyişten sonra, doktorlar“Merak edilecek bir şey yok. Çabuk iyileşecek. Çok derinden kesmemiş. Sanırım yarın taburcu olur.”dediler. Bir gün sonra gözlerini açtığında yanı başında anne ve babasını gördü. Elinden tutmuşlar ve ona bakıyorlardı. Yüzleri güldü. Kemal’in ilk sözleri “Sizleri üzdüğüm için beni affedin. Hata yaptım ama dersimi aldım. Rüyamda Atatürk’ü gördüm ve o bana çok kızdı. Haklıydı. Bundan sonra onun gibi düşünecek ve onun gibi cesur olacak vatanıma ve milletime örnek bir insan olacağım sizleri de üzdüğüm. Bir daha asla olmayacak” dedi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder