7 Ocak 2008 Pazartesi

Yorum 2

Yıl 1959, ilkokula başladığım tarih. Ortaokul, lise ve Üniversite hazırlığı döneminden sonra gördüklerim ve yaşadıklarım beni o zamanlar çok etkilemişti. Bu zaman dilimi içinde yaşadıklarım ve gördüklerimden edindiğim intibaları, bazı önemli olayları, değişiklikleri dile getirerek sizlerle paylaşmak istedim. Bu önemli fark, aile içinde yaşanan şiddet olayları, okullarda yaşanan öğretmen, öğrenci ilişkisi (İstisnalar hariç) bozulmaya başlamış, son günlerde TV kanallarında sık, sık gündeme gelerek gösterilen olaylar üzüntülerimi, endişelerimi bir kat daha da artmıştır. Bunun sebebi ise geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın, torunlarımızın durumundan endişe ettiğim içindir.

Geçmişi bilmeyen ve yaşamayanlar bu günün kıymetini bilemezler. Eğer, geçmişimizi bugünle mukayese edecek olursak çok büyük farklılıklar olduğunu belirtmek isterim. Olumlu yönlerine bakacak olursak anlatılamayacak kadar çok, olumsuz yönleri ise ve en önemlisi değerlerimizin yavaş, yavaş kaybolmaya yüz tutmuş olmasıdır.

Bizler, Okullarda “Yerli malı Türkün malı” sözleri ile büyüdük. Okuldaki beslenmemizi evden annelerimizin hazırladığı yiyeceklerle yapardık. Şimdiki süt poşetleri yerine dış ülkelerden yardım amacı ile gelen süt tozlarını sıcak su ile karıştırarak içerdik. Beslenmemize takviye olsun diye balık yağı verirlerdi. Defterlerimizi bir sonraki yıl tekrar kullanmak için siler boş yapraklarını tekrar kullanırdık. Kitaplarımızı itina ile bakar daha sonra arkamızdan okula gelecek kardeşlerimiz, akranlarımız için saklardık. Çantalarımızı okul bitimine kadar kullanırdık. İlk aklıma gelenler bunlardı. Öğretmen öğrenci ilişkisi ise bambaşkaydı. Dersi, derste öğrenirdik. Olumsuzluklara rağmen temiz giyinir öğretmenimize, arkadaşlarımıza, çevremize saygılı olur büyüklerimiz izin vermeden söze girmezdik. Ucuz olduğu için halk eğitim merkezlerine gider ders eksiklerimizi oralarda tamamlardık. (Anne ve babamız eğitim görmedikleri için buna mecburduk). Sosyal faaliyetlerimiz çoktu. Her türlü sportif faaliyetleri özenle ve dikkatlice yapar, tüm çocuklar bu etkinliklere katılırdı. Resim, Müzik, Folklor gibi yarışmalara katılarak dersten kalan vaktini bu etkinliklerle geçirirdik. Okullar arası, futbol, voleybol, basketbol, gibi faaliyetlere çok önem veriliyor müsabakalar düzenleniyordu. Bilgi yarışmaları yapılıyor öğrenciler eğitiliyordu. Çocuklar dersleri ile birlikte bu faaliyetlere katılarak hem arkadaş, çevre ediniyor hem de derslerine vakit bulabiliyorlardı. Bu uğraşı yorgunluklara rağmen zevk ve neşe içinde yapılıyordu. Okulunda ve derslerde yapılan bu faaliyetler sonunda başarılı olanlar ayrıca ödüllendirilerek kendine güven veriliyor, ilersi için teşvik ediliyorlardı. Bu arkadaşlarımız şimdi en iyi mevkilerde görevler yaptılar, emekli oldular ve gururla taşıdıkları sancağı bu günlere kadar getirdiler ve siz gençlere emanet ettiler. O yıllarda okullarda ne öğretmen ve öğrenci arasında olay oluyor nede okul dışında kötü olaylar yaşanıyordu. Yönetim ve idare gereken her türlü ilişkilerde öğrencisine yardım ediyor, büyüklerimiz eğitim görmediği halde canla, başla bu çalışmalara destek oluyordu. Baba çalışıyor anne çocukları ile ilgileniyordu. Paylaşım vardı. Güven vardı. Saygı vardı. Çünkü çocukların bu tür sosyal faaliyetlere ihtiyacı vardı. Çocuklar enerjilerini ancak bu tarz etkinliklerle boşaltmaktaydılar. Eve gelindiğinde de herkes mutlu ve tatlı bir yorgunluk vardı. Başka şeyler düşünmeye fırsatımız olmuyordu. Kısacası bizler böyle yaşadık ve böyle gördük.
Yukarıda kısa ve öz olarak anlatılanlardan sonra bu zaman dilimi içinde yaşananlarla mukayese edildiğinde başta öğretmen, öğrenci ilişkisi, anne, baba ve çocuklardaki iletişim ve saygının artık yok olmak üzere olduğunu görmekteyiz. Savurganlık hat safhada, gerekli, gereksiz tüketimler maddi kayıplara yol açmaktadır. Masraflar ve istekler artmış aynı oranda gelir düzeyi artmayınca aile içinde başta karı koca ve çocuklar arasında büyük kopukluklar yaşanmasına neden olmuştur. Ayrıca bir başka önemli nokta ise yukarıda saydığım etkinliklerin çoğu okullarda yok olmaya başlaması, paralı okullar ile devlet okullarındaki eğitim kalitesi farkı ile ortaya çıkan uçurum, para, teknoloji ve bunun verdiği güç. Özel okullar her türlü sosyal ve kültürel faaliyetlere gereken önemi gösterirken, teknolojiyi en iyi şekilde kullanıp, yukarıda saydığım etkinlikleri öğrencisine verirken, pek çok devlet okullarında okuyan çocukların bunlardan mahzun olmasıdır. Denge kaybolmuştur. Sosyal, kültürel etkinliklerin yok olmaya başlaması, maddi ve manevi yönden öğretmenlere gereken saygınlığın sağlanamamasıdır. Çocuklar birden bire kendisini ilerisi karanlık bir mücadelenin içinde bulmuşlardır. Çocuklar, çocukluklarını yaşamadan, anne ve babanın istekleri doğrultusunda hareket etmeye başlamış, Üniversite hayali ile ilkokuldan başlayıp okullardaki eğitime ek olarak özel Dershanelere yönlenmiş ve arayış içine girerek yarış atı gibi üniversitelere hazırlanmaktadırlar. Üstelik veliler ellerindeki son kuruşu burada harcamaktadırlar. Aile bütçesine çok büyük yük getirmesine rağmen çocuklarının geleceği için bunlara katlanmaktadırlar. Birden fazla çocuğu olanlar bu sıkıntıyı daha uzun sürelere taşımakta ve bütçesini zorlamaktadırlar. Çoğu da Muvaffak olmadığı gibi maddi ve manevi yıkım içine sürüklenmektedirler. Okul ve Dershaneler çocukların tüm vaktini aldığı gibi sosyal etkinliklere zaman bırakmamaktadır. Tek eğlenceleri de sinema ve arkadaş gezileri veya bir cafe de oturup eğlenmektir. Kendi sosyal yaşantılarına çok az zaman ayıran bu çocuklar ailelerinden, hatta okullarından koparak yanlış yönlerde kendilerine oyalamaktadırlar. Bu yanlış yerlerin çoğu bar, eğlence yerleri, gece kulüpleri veya buna benzer ailelerinden uzak ve kaçamak yapabilecekleri yerlerdir. İşte bu arenada kötü niyetli insanlar bu fırsatları çok iyi kullanarak onları yönlendirip yozlaştırarak bu kötü ortamı hazırlamakta, okuldan, aileden ve diğer etkinliklerden kopmalarına neden olmaktadır. Hele üniversite hayalini gerçekleştiremeyenler ve bu yarışta ipi göğüsleyemeyenleri çok daha kötü sonuçlar beklemektedir. Onlar bu zamana kadar sadece ilkokuldan başlayıp lise sona kadar hep dersleri ile ilgilendiğinden, üniversite hayali ile büyüdüklerinden hiç meslek sahibi de olamamışlardır. Hiçbir sosyal faaliyette bulunamadıkları için kendilerini bir alanda kanıtlayamamışlardır. Onlar şimdi en mağdur çocuklardır. İşte bu şekilde yaşam mücadelesi verenler Okulda, evde ve hatta iş hayatında bunun ezikliğini duyanlar Okulda öğretmenine, evde anne ve babasına, işte ise patronuna karşı gelerek bunun intikamını almaktadırlar. Çevresinde bu durumu yaşamayan, her türlü imkâna sahip olan diğer arkadaşlarını da gördükçe onun ezikliğini daha çok hissetmektedirler. Ona erişmek için ailesinden gizli işlere kalkışarak ya hırsızlık yapmakta, ya kötü birilerini tuzağına düşerek onun gibi olmakta ya da tepkisini anne, baba diğer büyüklerine hatta okulda arkadaş ve öğretmenlerine karşı şiddet uygulayarak göstermektedirler. Şimdi Teknoloji bu farklılığı hissettiriyor. Çocuklar bu teknolojiye ayak uydurmak için çaba sarf ediyor. İmkânsızlıklarına rağmen ailelerine baskı yaparak isteklerini gerçekleştirmeye çalışıyor. Küçücük yaşlarda aşk serüvenine girerek kötü aile ortamından kurtulacağını sananlar daha büyük bir hata yaparak ya evi terk ediyor ya da ailesinin rızasını almadan sevdiğini düşğndüğü kişiye kaçıyor. Gizli nikâh yaparak kendisini kurtardığını sanıyor. Çoğu da bu davranışın bedelini hayatı ile ödüyor. TV kanallarında bu durumu yaşamış pek çok ailelerin çocuklarının hayat hikâyelerini büyük üzüntüler içersinde görmekteyiz. Bir diğer kısım ise ailesine aldıramadığı bilgisayarları evde anne baba kontrolü dışındaki gizli yerlere giderek bu kötü havayı soluyor. Çalışmadıkları için, maddi yetersizlikler içindedirler. Ailelerinden gizlice alınan cep telefonları ve faturasını ödeyebilmek, onları üzmemek için hayatını ve geleceğini yok etme pahasına hırsızlık yapabiliyor, kötü niyetli insanların tuzağına düşerek kendilerini yok pahasına harcayabiliyor. Aileler çalıştıkları ve geçim derdine düştüklerinden çocuklar kendi hallerinde mücadelelerini sürdürmekte, kendi verdiği kararlar ile yaşamlarına devam etmektedirler. Aile içi paylaşım yoktur. Arkadaş çevresi, aileler ve kardeşler arsındaki kopukluk, maddi yetersizlik, yaşanan güncel olaylar ve TV kanallarında, sinemalarda, gördükleri şiddet içerikli yayınlar kişinin üzerinde olumsuz etki yaparak başta kendine (Alkol, Sigara, uyuşturucu kullanmasına) ailesine, çocuklarına, çevresine, şiddet uygulayarak tepkisini göstermektedir. Bu şekilde gündeme gelmek artık en büyük tutku olmaktadır. Birileri yapabiliyorsa bende yapabilirim den cesaret alarak tepkilerini bu şekilde dile getirmektedirler. Enerjilerini bu şekilde boşaltmaktadırlar. Onların kanı kaynıyor. Sonlarının ne olacağını düşünmeden macera ve serüven peşine düşüyorlar. Yara almalarına rağmen bundan da çok büyük zevk alıyorlar. Bir diğer kesim ise Büyük bir özveri ile çabaladığı üniversite başarısından sonra bir iş bulmak ümidi ile koşuştururken yorgun düşüyor, eğer elinden biri tutamaz ise bütün hayalleri yok oluyor, suya gömülüyor. Ailelerde, çocuklarda stres, kavga, söz dinlememe, tembellik, şiddet olayları kaçınılmaz oluyor. İşte kendi sonumuzu böyle hazırlıyoruz. Merdivenlere sağlam basıp çıkmak yerine, koşturarak tırmanmaya çalışıyoruz. Ayağımızı yorganına göre uzatmıyoruz. Çok büyük hayaller kurarak onlara çok çabuk ulaşacağımızı sanıyoruz. Arkadaşlarımızı seçerken dikkat etmiyoruz. Bütün bunlar sağlığımızı da olumsuz yönde etkiliyor, Psikolojik bunalımlara sürüklüyor. Son zamanlarda hastanelerin koridorlarında karşılaştığım ve gün geçtikçe artan gencecik çocukları gördükçe konunun ne kadar hassa olduğunu belirtmek isterim. İşte bütün yaşanan bu olumsuzluklardan sonra önümüzü pek parlak göremiyorum. Endişelerim bu yüzdendir. Kalkınmanın, gelişmenin en önemli basamağı eğitimden geçer. Milyarlarca Dolar harcayıp yapmayı planladığımız yatırımlara paralel olarak eğitime de gereken yatırımı yapmalıyız. Gencecik beyinlere önem vermeliyiz. Baba, beni okula gönder kampanyalar yaparak çocukları okullara çağırırken, alt yapıyı hızlandırarak onları en iyi koşullarda yetiştirmeliyiz. Asla masraftan kaçınmamalıyız. Devlet ve özel sektör birlik olup başta okullarına, öğrencisinden tutun öğretmenine kadar gereken önemi vermeli, okullara yeniden saygınlık kazandırmaılıdır. Çocuklar evde anne ve babasından, diğer yakınlarından çok okulda öğretmeni ile beraberdirler. Okul çocukların ikinci yuvası sayılır. Isınmasından, gıdasına kadar, kitabından, sağlığına kadar devlet kontrolü altında olmalıdırlar. Her 2/3 ay da bir çocukları periyodik sağlık kontrollerinden geçirmeli ve bunu üstlenmelidir. Bunu bizzat okul idaresi ve yetkililer takip etmelidir. Velilerden yardım alınabilir. Onlar bunlar için gönüllü çalışabilirler. Dersaneler okulun önünde olmamalıdır. Üniversite dahil hiç bir çocuğu açıkta bırakmamalıdır. Üniversiteler sayesinde kaliteli iş gücü insanlar yatiştirmelidir. Meslek okulları arttırmalıdır. İş alanlarını arttırarak işsizlik önlenmelidir. Aileler çocuklarının eğitimi için maddi sıkıntı yaşamamalıdır. Çocuklar birer mücevherdirler. Onlar bu ülkenin geleceğidir. Hiç ummadığımız, beklide bir köşede keşfedilmeyi bekleyen bir evladımızın elinden tutarak onu bu ülkeye kazandırabiliriz. Onlara bu fırsat verilirse inanıyorum ki onlarda ailesi,dervleti için gerekenin en iyisini vereceklerdir, böyle çocuklar bu ülkede pek çok var ve var olmaya devam edeceklerdir. Yeter ki onlara bu şansı verebilelim. Karanlıkları ancak bu tür güzel etkinliklerle aydınlatabiliriz. Yeter ki bu ışığı yakmasını bilelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder