Nedim, dünyaya geldiği gün anne ve babası çok heyecanlıydılar. İlk çocukları dünyaya gelmişti, minnacık ve kıpır, kıpır bir bebekti. Anne ve baba büyüklerinden aldıkları destekle, ilk aylarında Nedim'e çok iyi baktılar. Üç aylık çocuk bakım süresi çok çabuk geçti. Her ikisinin de çalışmaya ihtiyaçları vardı, çünkü ancak geçiniyorlardı. Annenin aldığı maaş ile ev kirası, elektrik, su, telefon, gibi masrafları, eşinin maaşı ile de ancak diğer harcamalara yetiyordu. Bunlara ekstra masraflar ilave olduğu zaman o ay sıkıntı çekiyorlardı. Anne ve Baba çalıştığı için Nedim'le babaanne ilgileniyordu. Anneannesi Nedim daha doğmadan yakalandığı amansız bir hastalık sonrası aralarından ayrılmıştı. Akşam iş dönüşü anne, Nedim'i babaannesinden alıyor eve geliyor o yorgunluğun üzerine yemek telaşı, bulaşık, temizlik ve arkasından kocası ile günlük iş konuşmaları derken Nedim'e çok az bir zaman ayırıp uyuttuktan sonra sabah işyerine geç kalmamak için erkenden yatıyorlardı. Bu uzun müddet böyle devam etti. Babaanne de yaşlıydı, elinden geldiği kadar çocuklarına yardım etmeye çalışıyor ve onlara maddi destekte bulunuyordu. Bu zor şartlar içersinde yaşamlarını sürdürürken istemedikleri halde Nedim beş yaşına geldiğinde yeni bir kardeşi dünyaya geldi. Adını Melisa koydular. Aile daha çok, yeni doğan kız kardeşi ile ilgilenmeye başlayınca Nedim, tamamıyla yalnız kaldı. Sanki pabucu dama atılmıştı. Bu durum okul çağına kadar hep böyle devam etti. Bir anda ilgisiz kalınan Nedim yalnızlığa itildiğini sandı. Ne zaman anne ve babasının yanında olmasını istese kız kardeşinin buna engel olurdu, artık, kendi yolunu kendi belirleyecekti. Çevresinde kendi yaşıtları ile arkadaş edinmeye başlardı. Anne ve baba yoğun iş yorgunluğu, yemek ve temizlik işleriyle uğraşmaktan çocukları ile yeteri kadar ilgilenemiyor, çocuklar da bundan etkileniyorlardı. Nedim, gün geçtikçe içine kapanık sakin ve sessiz bir çocuk olmuştu. Sokakta çoğu erkek arkadaşları onu dışlıyor oyunlarına ortak etmiyorlardı. O daha çok kız çocukları ile arkadaşlık ediyor onların bebekleri ile oynuyordu. Bu uzun zaman böyle devam etti. Bir gün okuldan eve dönerken tanımadığı bir genç yanına yaklaşır ve elinde tuttuğu oyuncağı Nedim'e vererek onunla arkadaşlık kurar. Bu durum Nedimin hoşuna gider. İlk defa kendinden büyük de olsa onunla ilgilenen, oynayan bir arkadaşı olmuştur. Bu arkadaşlık uzun bir süre böyle devam eder. Her geldiğinde Nedim'e hediyeler veren genç bir gün onu boş bir inşaata götürerek orada tecavüz eder. Bu olaydan kimseye bahsetmemesini ister. Küçüktü ve bunun ne anlama geldiğini henüz bilmiyordu. Bu olay sık, sık böyle tekrar eder ve bütün bunların ortaya çıkmasından korkan genç arkadaşı onu bir daha görmemek üzere orayı terk eder. Aradan yılar geçer, artık Nedim büyümüştür. Çocuklar, ergenlik çağına geldiklerinde kendilerinde bazı farklılıklar hissederler. Bu değişikliği görmek onlar için çok önemlidir. Bir anda büyüdüklerini düşünürler. Nedim, okulda ve sokakta arkadaşlarından duyduğu cinsellik üzerine sözlerden etkilenmeye başlar. Nedim’in bazı davranışları erkek arkadaşları arasında alay konusu olur. Her gencin cesaret buldukları an kendilerini sınamak için gittikleri ve herkesin uygun görmediği evlerden birine giderek kendini orada kanıtlamak ister. Kendini yetişkin biriymiş gibi göstermeye çalışarak, yaşı tutmadığı halde bir yolunu bulup içeri girer. İlk sınavında başarısız olur ve utanır. Neyse ki bunu kendinden başkası bilmemektedir. Bunu birkaç kez denemesine rağmen yine başarısız olur. Evde çalışan kadınlardan biri ona "Sen git erkeklerle beraber ol" der. Utanır, bu söz Nedim'in kulaklarında uzun bir zaman çınlar durur. Bundan kimseye bahsetmez. Erkek arkadaşlarının kendisinden farklı davranışlarda bulunduğunu, onlar gibi olmadığını düşünür. Gerçektende de bu böyledir, cinsellik yönünden erkeklere karşı ilgi duyduğu hissine kapılır ve bir gün hiç tanımadığı bir erkek ile ilişkiye girerek kendi hemcinslerine ilgi duyduğunu anlar. Evde bu değişikliği anne ve babası da fark etmiştir. Birkaç kez annesi oğlu Nedim'i evde kız giysileri giydiğini görmüş ve bundan son derece rahatsız olmuştur. Anne ve babasının tüm çabalarına rağmen Nedim'i bu düşüncesinden vaz geçiremezler. Nedim, aile baskısına, çevresindeki ve okuldaki arkadaşlarının alay konusu olmasına dayanamayıp bir gün kimseye haber vermeden evini terk eder. Mektup dahi bırakmamıştır. Anne ve baba perişan bir halde tüm aramalarına rağmen Nedim'i bulamazlar. Beklemekten başka çareleri kalmamıştı. Her telefon çalışında yürekleri ağzına gelir kötü bir şey duyacaklarmış gibi ürperirlerdi. Buna alışmak zorundaydılar artık. Aradan tam üç yıl geçmiştir. Bir gece, anne ve babası evde televizyon seyrederken emniyet güçlerinin bir otel odasına yaptığı baskın sırasında çekilen görüntülerden birinde polislerin arasında bulunan birini çocukları Nedim’e benzetirler. Konuşması ve davranışları ona çok benziyordu. Yüzünün yarısını eli ile kapalı olduğu için bundan emin olamazlar. Bütün gece bir birlerine “acaba şimdi ne yapıyor, nerede ve ne yiyor ne içiyor, sağ mı yoksa öldü mü” Bunları düşünürken göz pınarlarından yaşlar dökülmeye başlar. Sabaha kadar gözlerine uyku girmez. Birkaç gün sonra hiç tanımadıkları biri tarafından yazılmış imzasız kısa bir mektup eve gelir ve gözyaşları ile okumaya başlarlar. Mektupta aynen şöyle yazılmıştı.
Sevgili büyüklerim,
Bu yazdıklarımdan Nedim'in haberi yok. Az sonra birlikte son yolculuğa çıkacağız. Belki bu mektup elinize geçtiği zaman bizler çoktan ölmüş olacağız. Adresinizi Nedim'le ilk karşılaştığım zaman size yazmak cesaretine bulunduğu ama bir türlü atamadığı mektup üzerinden almıştım. Bu satırları sizlere çok uzaklardan yazıyorum. Benim ve oğlunuz Nedim'in düştüğü hatalara bir başkalarının düşmemesi için bütün çıplaklığı ile sizlere anlatmak istiyorum. Oğlunuzdan uzun zamandır haber alamadığınızı biliyorum. Bende, aynı duyguları yaşamış evimi terk ettiğim zaman utancımdan yıllarca anne ve babamı arayamamıştım. Hâlâ yaşıyorlar mı bilmiyorum. Birkaç kez evime dönmek istedim ama cesaret edemedim. Öyle bir çıkmazdayım ki.! Keşke bu satırları size yazma cesareti gösterdiğim gibi kendi anne ve babama da yazabilseydim. Üç yıl önce Nedim'le tanıştım. Aynı evi paylaştık. Aynı sıkıntıları çektik. Birlikte dayak yedik, horlandık, hapislere düştük, uyuşturucuya alıştırıldık bu belâdan kendimizi kurtaramadık. Başkaları sırtımızdan çok şeyler kazandı. Buraya beş parasız geldik hâlâ beş paramız yok. Bizleri, şimdi aranızda görseniz bile tanıyamazsınız. İsimlerimizi bile değiştirdiler. Otel odalarında, köşe başlarında, alkol ve uyuşturucu alabilmek için her türlü uygunsuzlukları yaptırıyorlar. Kimsenin yüzüne bakamaz olduk. Bu hayat değilmiş. Bu yaşamak değilmiş. Bu hatalara nasıl düştük, bizler niçin böyle olduk bilemiyorum. Oysa ben ve inanıyorum ki Nedim'de ailesi tarafından çok sevilen çocuklardık. Okulumuzu devam etseydik belki şimdi Üniversitenin son sınıfında olacaktık. Bizimde bir sevgilimiz, yuvamız ve çocuklarımız olacaktı. Karmaşık duygular içersinde kalıp dışlandığımız ve başkalarına özendiğimiz için bu durumlara düştük. Onların yaşantılarına imrendik. Ama dışarıdan göründüğü gibi değilmiş. Bizler için çalışan ve bizlere gelecek temin etmek için çabalayan sizlere bu kötülüğü nasıl yaptık. Artık geriye dönemezdik ve Nedim'le birlikte bu son yolculuğa birlikte çıkmaya karar verdik. Bizleri affedin. Hepinize elveda.
Nedim'in anne ve babası kimin tarafından ve adresi yazılmamış bu mektubun üzerindeki pula, atılan tarih ve damgadan hangi postaneden atıldığına bakarak yerini tespit ettiler. Baba, hiç vakit kaybetmeden o gün bir otobüse binerek mektubun gönderildiği şehre hareket etti ve garajdan iner inmez o yörenin emniyet müdürlüğüne gitti. Yetkililerle görüştü. Birkaç gün önce televizyonda gördüğü görüntüler ile ilgili bilgiler verdi. Bu bölgeden gönderilen mektubu okuyan komiser, telefona sarılarak ilgili birimleri aradı. Çok geçmeden konu ile ilgili bilgiler geldi. Nedim ve arkadaşı bir otel odasında ölü bulunmuşlardı. Cesetleri adli tıp tarafından morga kaldırılmıştı. Gerçekten tanınmayacak kadar kötü durumdaydılar. Tüm işlemlerden sonra baba oğlunun cesedini alarak memleketine doğru tekrar yola koyuldu. Tek tesellileri, ölmüşte olsa onu bulmuş olmalarıydı. Yoksa ömürlerinin sonuna kadar ne olduğundan habersiz bekleyip duracaklardı.
2 Nisan 2007 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder