2 Nisan 2007 Pazartesi

Ben değil gölgem suçlu

Mehmet okuldan yorgun gelmişti. Karnı açtı. Dolabın kapağını açtı, yiyecek bir şeyler aradı, bulamadı. Bir bardak süt içtikten sonra uzanıp dinlenmek istedi. O gün iki sınavı vardı ve çok önemli oldukları için erken kalkmış okul saatine kadar çalışmıştı. Yatar yatmaz uyuyakaldı. Annesi gezmekten geldiğinde Mehmet’i odasında uyuyor buldu. Üşümemesi için üzerini örttü ve yemek hazırlamak için mutfağa gitti. Uzun bir uğraşıdan sonra akşam için güzel yemekler hazırladı. Tam mutfaktan çıkmak üzere iken, Mehmet’in odasından bazı inilti sesleri duydu. Kapısını açarak içeri baktığında gerçekten sesler Mehmet’ten geliyordu. Mehmet kan ter içinde kalmış kendi kendine konuşuyordu. Belli ki kötü bir rüya görüyordu. Mehmet’i kolundan tutarak uyandırmak istedi, ama bir türlü kaldıramıyordu. Mehmet yorganını çekiştiriyor ve bırakmıyordu. Gözleri kapalı ama konuşuyordu, son bir kez kolundan kaldırdı ve yüzüne hafifçe bir tokat attı. Mehmet gözlerini açtı göz bebekleri yerinden fırlayacak gibiydi ve hemen annesine sarıldı. Korkmuştu. Mehmet’in kendine gelmesi için ona bir bardak su verdi. Yavaş, yavaş kendine gelmeye başladı. Kısa bir beklemeden sonra rüyasını merak eden annesi, Mehmet’e neler olduğunu sordu. Mehmet sanki aynı şeyleri bir daha yaşamamak için önce anlatmak istenmedi, ısrar edince her şeyi baştan aşağı anlatmaya başladı. “Sınıftaydım, matematik dersinde öğretmenimiz yeni bir konu anlatıyordu. O gün Ali hasta olduğu için gelmemişti. Bu yüzden sıramda tek başıma oturuyor, derslerimi takip ediyordum. Birden yanımda bir gölge belirdi. Ben ne yaparsam o da yapıyor, beni taklit ediyordu. Korktum. Bana eliyle sus işareti verdi. Etrafıma bakındım, benden başka hiç kimsenin onu görmediğini fark ettim. Birden yerinden kalktı ve kitabımı aldığı gibi sınıfın ortasına atıverdi. Onu tutmak için ellerimi kaldırdığım da öğretmenim sanki onu benim attığımı sandı. Arkadaşlarım yüzüme baktı. Öğretmenim beni yanına çağırdı. Bana bunu neden yaptığımı sordu. Cevap veremedim. Çünkü kimse bana inanmayacak ve beni deli zannedeceklerdi. Düşürdüğümü söylemeye çalıştım ve öğretmenimden özür diledim. Gölgem yerinde benimle alay ediyor kıs, kıs gülüyordu. Tam o ara zil çaldı. Bu dertten kurtulduğumu sandığım bir sıra gölgem sıraların arasında ayağını uzatarak koşmakta olan arkadaşım Ahmet’in düşmesine neden oldu. Herkes bana kötü, kötü baktı ve bunu neye yaptın dediler. Oysa ben ona mani olmaya çalışıyordum. Kabak yine benim başımda patladı. Arkadaşımın dizi kanadı. Çok üzüldüm. Bir bantla yarasını kapattık. Gölgem yine gülüyor ben nereye gidersem gideyim o da peşimden geliyordu. Eve doğru koşmaya başladım, sana bir an önce ulaşmak ve ondan kurtulmak istiyordum. Vitrinlere bakıyor onu göremiyordum, ama etrafıma baktığımda yanı başımda benle birlikte koşuyordu. Koşarken gölgemin yerden bir taş aldığını ve önünden geçmekte olduğum dükkânın vitrinine doğru attığını fark ettim. Büyük bir şangırtı koptu. Cam paramparça olmuştu. Ortalıkta benden başka hiç kimse yoktu. Dükkân sahibi benim attığımı düşünerek yakaladı. Polis geldi, arabaya bindirerek karakola götürdüler. O da, gölgemde yanımda geliyordu. Polislere ne anlattıysam ikna edemedim. Beni deli zannettiler. Dükkân sahibine de aynı şeyi söylediler ve sonra beni şikâyetçi olmayınca serbest bıraktılar. Eve bir türlü ulaşamıyordum. Başıma yeni bir felaket daha gelmesin diye korkuyor, çaba sarf ediyordum. Ben ne düşünüyorsam o benim düşündüğümün tersimi yapıyordu. Bunu fark etmiştim. Bir ara trafik ışıklarında durunca, yaşlı bir amcaya yardım etmek istedim. Tam yolun ortasına gelmiştik ki ikimizi birden iterek yere düşürdü. Adamcağızı yerden kaldırmak istedim. Gölge yaşlı adamın cüzdanın kaptığı gibi kaçmaya başladı. Onun peşinden koşup mani olmak istedim. Yaşlı adam hırsız var diye bağırmaya başlayınca beni yakaladılar. Yine polis geldi ve ben yine karakola düştüm. Artık kurtuluş yoktu. O gece nezarethanede kaldım. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Beni doğruca mahkemeye çıkardılar. Hâkime her şeyi anlattım. Yalvardım, ama ne anlattıysam inandıramadım. Esas suçlu gölgemdir hâkim bey, ben bir şey yapmadım dediysem de olmadı. Gölgem yine yanımdaydı, yeni bir kötülük düşünüyor, karşımda sinsice duruyor sessizce gülüyordu. Birden yanımdaki polisin silahına sarıldı ve onu almaya kalkıştı. Ben yine müdahale etmek istedim, ben tutuyorum o çekiştiriyor, bir birimizle mücadele ediyorduk. Silaha sımsıkı sarılmıştım vermemek için çaba sarf ederken silah birden büyük bir gürültüyle patladı. Polisin yaralanmasına sebep oldum. Bu olaydan sonra hâkim beni suçlu buldu ve hapse atıldım, uzun bir süre burada kalacaktım. Gölgemde yanımdaydı ondan bir türlü kurtulamıyordum. Sizlere bir türlü ulaşamıyor, yanımda olmanızı beni bu dertten kurtarmanızı o kadar çok istiyordum ki! Ona her müdahale edişimde başıma kötü bir olay geliyordu. Bu sefer gardiyanlarla başım derde girdi. Koğuşun temizliği görevi bana vermişti. Her temizlikten sonra iş bitti dediğim zaman kirli suları etrafa saçarak yeniden kirletiyor adeta benle alay ediyordu. Bu hep böyle devam etti. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Suçsuz yere buradaydım ve başıma gelmedik felaket kalmamıştı. Yediğim cezaların haddi hesabı yoktu. Gittikçe batağa saplanıyordum. Daha fazla buna dayanamazdım, gözümü karartım ve elime geçirdiğim bir kesici ile canıma kıymak istedim tam o sırada beni uyandırdın. Bu kâbustan beni kurtardığın için sana teşekkür ederim anne, yoksa başıma daha büyük bir felaket gelecekti” dedi. Gerçekten Mehmet sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibiydi. Uzun bir süre bu şoku üzerinden atamadı. Kendine geldikten bir süre sonra, burnuna nefis yemek kokuları gelince acıktığını anladı ve karnını doyurmak için mutfağa gitti. Annesini hazırladığı o güzel yemeklerden yemeğe başladı. Annesi Mehmet’e “Senin yanındaki sanırım şeytandı oğlum ve sana kötülük yaparak buna zorluyor, seni kendi saflarına çekmeye çalışıyordu rüya bile olsa yaptıkları çok korkunç şeylerdi” dedi ve onu teselli etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder