2 Nisan 2007 Pazartesi
CO'nun günlüğünden
Amerika’da küçücük bir kasabada ailesi ile yaşayan Co huysuz bir çocuktu, sebebi de ailesinin yaşam tarzıydı. Söz dinlemediği için anne ve babasından çok azar işitiyor ve hatta çoğu zaman dayak yiyordu. Evde genellikle yüksek sesle konuşulur, herkes birbirine bağırarak cevap verirdi. İçlerinden bir tek Allis sessiz ve içine kapanık bir kızdı. Kardeşi Co ile aralarında beş yaş fark vardı ve ailenin en küçüğüydü. O yaşına rağmen bu bağrışmalara bir türlü anlam veremiyor, bazen onlara ikaz ediyor ama ağzının payını da alıyordu. Annesi “Bir parmak boyunla bize nasihat mi veriyorsun, büyüdüğünde senide göreceğiz diyerek onu azarlardı. Evde kavga ve şiddet eksik olmuyor herkes birbirine gücü yettiğince tepkilerini gösteriyor, en çok çocuklar bundan nasiplerini alıyordu. Büyük annede tıpkı annesi gibi huysuz ve sert mizaçlıydı. Baba ise alkol bağımlısı ve çok sigara içtiği için devamlı hasta, doktorun sigarayı bırakmasını nasihat etmesi üzerine o günlerde çok asabi bir görünümü vardı, sanki ölümü bekler gibiydi. Ufak bir olaya hemen tepki veriyor hasta olduğu için hiç kimse ona ses çıkartamıyordu. Co, evlerine yakın olan bir ilköğretim okulunda yedinci sınıfta, Allis ise aynı okulda henüz ikinci sınıfta okuyordu. Çocuklar ders zili çalar çalmaz okuldan eve geliyor çantasını ve formasını odanın bir ucuna fırlattığı gibi sokaktaki arkadaşlarının yanına koşturuyordu. Allis ise abisine yetişmek için koşturmaktan yorgun düşerek, kan ter içinde eve ulaşıyor, saatler sonra ancak kendisine gelebiliyordu. Annesi, kardeşi hastalanacak korkusuyla Co’ yu çok kez ikaz etmiş ama bir türlü bundan vazgeçirememişti. Co, kendinden büyük arkadaşları ile parkta buluşarak babalarının sigaralarından çaldıkları birkaç sigarayı birlikte burada büyük bir zevkle içerlerdi. Co onlar sayesinde buna alışmıştı. Annesi, bunu anlamasın diye çok çaba harcıyor ağzı kokmamasın diye sık, sık dişlerini fırçalıyordu. Bir gün Allis, abisini arkadaşlarının yanında sigara içerken görünce onu annesine söylemeyle tehdit etti ve bu yüzden abisi onu çok kötü dövmüştü, bundan korkan Allis ağzını açamamıştı. O yılsonu Co nun dersleri kötü gidince annesi onu okuldan aldı ve bir daha okula göndermemeye karar verdi.. O yaz Co ya bir tamirhanede iş buldular. Burada çalışmaya başladı. İlk günleri zor geçti. İşi öğreninceye kadar çok azarlar işitti, dayak yedi. Her gün yağ ve pislik içinde eve geliyor, temizlenmek için saatlerce banyodan çıkamıyordu. Artık sigara paketini yanında taşımaya başlamış, geceleri de arkadaşları ile buluşarak geç saatlere kadar dışarılarda kalıyordu. Annesi o gelinceye kadar uyumuyor ve onu bekliyordu. Eve her geldiğinde evdekilerle tartışıyor ve kavga ediyordu. Bu uzun bir zaman böyle devam etti. Annesi, baş edemeyeceğini anladığı için onun peşini bıraktı. Co artık daha rahat hareket ediyor istediğini yapıyordu. Her gün pislik içinde olmaktan da bıkmıştı. Tamirhaneyi bıraktı. Uzun zaman çalışmadığı halde kendine çok iyi bakıyor ve istediğini de alabiliyordu. Annesi, bunu fark etmiş ve bir gece yarısı ceplerini kurcaladığında cüzdanının para dolu olduğunu gördü. Hemen uyandırdı ve nereden bulduğunu ve ne işlerler çevirdiğini sordu. Co hiçbir şey söylemeden elbiselerini giydi ve evi terk etti. O günden sonra bir daha eve gelmedi. Ailesi, karakola ve tüm tanıdıklarına haber saldı ve oğlunun bulunması için çaba sarf etti. Uzun bir zaman da haber alamadı. Co evi terk ettikten sonra birlikte olduğu arkadaşları ile çok daha büyük hayaller için Los Angeles’in yolunu tutmuş ve burada işe başlamıştı. Dört arkadaştılar ve en küçükleri de Co idi. Yaşı küçük olduğu için onu her işte kullanıyorlar ve en pis işleri de ona yaptırıyorlardı. Geceleri buldukları bir yıkık evde kalıyorlar, gündüzleri de birlikte dolaşarak onların tabiriyle keklik avlıyorlardı. En becerdikleri iş kapkaç yapmak ve hırsızlık olaylarına girmekti. Çaldıklarını elden ele dolaştırarak yok ediyorlardı. Bu güne kadar hiç yakalanmadılar. En son işlerinde dolgun bir cüzdan ve kredi kartları ve mücevherler ele geçirince artık sokakta yatmak istemediler ve ucuz bir otele yerleştiler. Ünleri yavaş, yavaş o yörenin onlardan daha büyük çetelerine duyulmaya başladı. Çünkü farkında olmadan onların bölgelerinde avlanmaya başlamışlardı. Bir gün yeni bir iz peşindeyken bazı çete elemanları onları fark etti ve en küçükleri olan Co’ yu kıs kıvrak yakalayarak patronlarının yanına götürdüler. Böylece Co ve arkadaşlarının çetelerle iş birliği başlamış oldu. Patron onları kendi çetesine dâhil etti. Artık onları da koruyan birileri vardı daha rahat olacaklardı. Otel odalarından kurtulmuşlar ve şimdi barınacak bir evleri olmuştu. İlk işleri okul önlerinde zengin çocuklarına küçük poşetler içinde esrar satmaktı. Bu işi de çok iyi yürütüyorlardı. Uzun zaman böyle devam etti, aradan iki yıl geçti. Arkadaşlarına kendini sevdirmiş, patronları da ona güveniyordu, Co artık çok para kazanıyordu. Bir gün okul önünde esrar satarken aklına kardeşi Allis geldi. Aynı şeyi kendi kardeşine yapsalardı acaba ben ne yapardım diye düşünmeye başladı. Kendinden utanır oldu. Annesinin durumunu düşündü ve bir fırsatını bulup onları görmek istedi, arkadaşlarına haber vererek onları görmek için memleketine gitmeye karar verdi. Sabah erkenden yola çıktı. Kasabaya geldiğinde hiçbir şeyin değişmediğini gördü, her şey bıraktığı gibiydi. Aradan iki yıl geçmiş ve ilk kez evini özlemişti. Uzaktan baktığında evlerinin önünde bir kalabalık olduğunu fark etti. Küçük bir çocuğa nedenini sordu “O evde oturan yaşlı bir amca vardı o ölmüş” dedi. Bu babasıydı. Ayakları eve gitmek istemedi. Sonra bir ambulans geldi ve evden ayrıldı. Uzun bir süre evi gözetledi. Kardeşi Allis gördü, ağlıyordu. Onu teselli etmek için yanına gitmek istedi ama yapamadı. Onları yüz üstü bırakıp gitmişti ve annesinin tekrar ona kızıp bağıracağından korktuğu için eve gitmekten vazgeçti. Ertesi gün annesi ve kardeşini mezarlıkta dua ederlerken gördü bir türlü onlara yaklaşamadı. Herkes dağıldıktan sonra babasının mezarı başında dua etti ve ona yaptığı yanlışlıkları, evi terk edip onları yalnız bıraktığını, en kısa zamanda tekrar geri geleceğini ve onlara sahip çıkacağını söyledi, babasından af diledikten sonra oradan ayrıldı. Üzüntülüydü. Hiçbir şey yapamamış, sadece onları uzaktan görmekle yetinmişti. Yol boyunca, geçirdiği o günler gözünün önünden bir film şeridi gibi geldi, geçti. Gözleri dolmuş babasının mezarı başında ağlayamamıştı bile. Annesi ve kardeşi artık yapa yalnızdı. Onları kim koruyacaktı. Babası hastaydı ama en azından evde olması onlar için bir güvendi. Bütün bu yaptıklarından pişman olmaya başlamıştı ama artık geriye de dönemezdi, yoksa on öldürürlerdi. Bunları düşünürken otobüs Los Angeles oto garına girmişti. Doğruca arkadaşlarının yanına gitti. Üzüntüsünü onlarla paylaştı. Arkadaşları onu çok iyi anlıyorlardı ama “Bu işe bir bulaştın mı kurtulmak yok, ya ölürsün ya hapse girersin, o nedenle bunları unutsan iyi olur, yoksa başın hep derde girer” dediler. Birkaç gün sonra birlikte bıraktıkları yerden işlerine devam etmeye başladılar. Bir gün Patronu, Co nun eline bir silah verdi. Artık o büyümüştü.“Bu, bir gün lazım olabilir yanında bulunsun, bunlara alışmalısın, belki bir gün sana yararı dokunur” dedi. Korktuğu başına gelmişti. Bu silahın başına dert açacağını da biliyordu. Bundan nasıl sıyrılacak ve kendini kurtaracaktı bilemiyordu. Bir plan yapmalıydı ve bu kusursuz olmalıydı. Kötü bir şey olmaması için yanında taşımak istemedi ve silahı evde bırakmaya karar verdi. Bir gece yarısı hiç beklemediği bir anda odasına çete elemanlarından biri girdi, patronun sağ koluydu. Yaralıydı, yarası da ciddiydi ve çok kan kaybediyordu. Hemen telefona sarılarak patronlarına haber verdi. Kısa zaman içinde evin önünde bir araba durdu. İçinden çıkanlar onu aldıkları gibi ortadan kayboldular. Co’nun başına ilk kez böyle bir şey geliyordu. Soluğu kesilmişti. Temizlediği kan lekeleri onu daha da korkutmuştu. Ertesi gün duyduklarına inanamadı. Çeteler arası çatışmada pek çok kişinin öldüğü ve yaralandığı haberi yayılmıştı. Endişe duymaya başladı. Silahı eline verenler şimdi ondan iş isteyeceklerdi. Patron sinir ve öfke kusuyordu. Gafil avlanmışlardı. Bunun hesabını almaya da niyeti vardı. Bir süre uzak kalmak ve ortalık yatışıncaya kadar beklemek en uygun olacaktı. Ortalık yatışıncaya kadar diğer çetenin durumu hakkında istihbarat yapacaklardı. Bu iş için de bir kaç arkadaşının yanında Co ya da görev verdiler. Öğrendiği bilgileri aktaracak ve kimseye de bundan bahsetmeyecekti. Co bir süre onların mıntıkasında yaşamını devam ettirmek zorunda kaldı. Yine sokaklarda yatmaya başlamıştı ve etraftan bilgi toplama çalışıyordu. Her öğrendiğini de bir yolunu bulup arkadaşlarına aktarıyordu. Co nun eline bir fırsat geçmişti ve bunu iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Yoksa onun sonu olabilirdi. Aynı caddede kendisi gibi serseri takımından yirmi beş otuz yaşlarında olan Mike ile tanıştı. Sık, sık onunla birlikte oluyor şüphe çekmiyordu. Mike dilsiz bir zenciydi. Çöplüklerde yatıyordu. O da Co gibi zenci olduğu için başka arkadaşı da yoktu. O nedenle pek göze batmıyor, kendi halinde bir serseri görünümü veriyordu. Kısa zamanda iyi arkadaş oldular. Bir gün Co arkadaşları ile buluşmadan dönerken Mike ın yanına hiç tanımadığı yaşlı bir polisin gizlice yanaştığını gördü. Uzaktan birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Co kendini hiç belli etmedi. Polis kısa bir görüşmeden sonra Mike ın yanından ayrıldı. Co, Mike ın polisle konuştuğunu görünce çok şaşırdı. Oysa onun dilsiz olduğunu sanıyordu, şüphelendi. Co, daha sonra hiç bir şey olmamış gibi Mike’ın yanına geldi. Mike yine eski tavrı ile Co ya el işaretleriyle bir şeyler anlatmaya ve onu yeniden inandırmaya çalışıyordu. Birkaç gün arayla yaşlı polisi Mike la gören Co, artık onun bir polis olduğundan kesin emin oldu. Aradan bir ay kadar bir zaman geçmişti. Co, uzun bir araştırmadan sonra, bütün çete elemanlarının bir doğum günü partisi kutlamaları için bir araya geleceğini öğrendiğinde, patronunun ağzı kulaklarına varmıştı. Co görevini tamamlamış artık sokaklardaki son gecesiydi. Mike a bütün bildiklerini hiç aksatmadan anlattı çete savaşları ile ilgili bilgiler verir. Mike, Co yu can kulağı ile dinliyor ve anlatılanları kafasına bir, bir yazıyordu. Sonra Mike a bir göz kırparak “sakın bundan kimseye bahsetme sonra ikimizi de öldürürler, senin polis olduğunu da biliyorum” Dedi. Mayk önce şaşırdı ve sonra gülüştüler. Co, haberin yerine ulaşacağından çok emindi, görevi bitmiş ve o pis yerlerden kurtulmuştu artık. Mike ile vedalaşarak oradan ayrıldı. Aradan birkaç gün geçti, bütün çete elemanları bir araya geldi. Baskınla ilgili plân yapmaya başladılar. Her şey bu toplantıda konuşuldu. İntikam plânları yapıldı. Hiçbir aksaklığın olmaması için her şey en ince teferruatına kadar tekrarlandı. Herkes görevini biliyordu ve birlikte hareket edilecekti. Co, Mike’ a bazı bilgiler vermişti ama baskının zamanı ve saatini kendisi de bilmediği için Mike a Haber verememişti. Az sonra gerçekleşecek bu saldırı haberini ona nasıl ulaştıracaktı. İlk defa silah kullanacak, belki ilk kez bir insanı öldürecek ve beklide bu çatışmada ölecek, bütün cabası boşa gidecekti. Korkmaya başladı.. Bütün bunların hiç birisinin olmasını istemiyordu. Bütün çete elemanları gergin hazırlıklarını yaparken Co oturduğu yerden kalktı ve pencerenin önüne geldi. Güneş batmak üzereydi. Ufka bakarken Annesi ve Kardeşi Allis i babasını cenazesindeki durumlarını hatırladı, yine göz pınarları doldu. Hiç kimse anlamasın diye gizlice onları silmeye çalıştı. Çok büyük yanlışlıklar yapmıştı. Şimdi bunun sıkıntısını çekiyordu. Bu zor durumdan kurtulur kurtulmaz annesine ve kardeşine dönmek ve kendisini af etmesi için yalvaracaktı. Zor bir kadındı, geçimsizdi ama bir anneydi, onu son gördüğünde her şeyi unutmuş ve içinde tekrar eve dönme arzusu belirmişti. Bunları düşünürken birden karşı kaldırımda Mike’ ı gördü. Gözleri parladı, keyfi yerine gelmişti. Onun burada ne işi vardı. Yoksa gizliden beni mi takip etmişti diye düşündü içinden. Bir anda Mike ’la göz göze geldi. Co cebinden çıkarttığı silahı sanki mermilerine bakıyormuş gibi yapıp binanın ikinci katından silahını Mike’ a doğru hedef aldı ve tetiğe basar gibi yaptı. Mesaj alınmıştı. Mike birkaç dakika içinde ortadan kayboldu. Co’ nun içi ferahlamıştı. Uzun bir bekleyişten sonra Patrondan emir geldi. Herkes arabalara binerek verilen adrese doğru yol almaya başladılar. Çok geçmeden baskın yapacakları eve geldiler. Dışarıda muhafızlar binanın etrafını devamlı kontrol ediyor, diğer taraftan da misafirler geliyordu. Çok geçmeden plan işlemeye başladı. Bazı korumalar etkisiz hale getirildi. Teker, teker binanın içine yayıldılar. Hâlâ ortalıkta polis görünmemişti. Co’ nun içini yeniden bir endişe kapladı. Silahını ilk kullanan patron oldu ve arkasında tüm silahlar teker, teker patlamaya başladı. Sessizlik bir anda bozuldu. Mermiler Co’ nun tepesi üzerinden vızıldayarak geçiyordu. Kısa bir çatışmadan sonra pek çok çete elemanı ve oraya gelen misafirlerden yaralananlar ve ölenler oldu. Co’ nun silahından hala tek bir mermi bile atılmamıştı. Bulunduğu yerden bir türlü kendini kurtaramıyordu. Silah sesleri artık azalmış ve inilti seslerine dönmüştü. Tam bu sırada polis sirenleri çalmaya başladı. Evin etrafı sarılmıştı. Dışarıya kimse kaçamamıştı. İçerdekiler silahlarını atarak teslim olmaya başladılar. Aralarında Co un patronları yoktu. Ölmüş olabilirdi. Etraf adeta savaş alanına dönmüştü. Karşısında Mike’ ı görün Co’ nun gözlerinin içi gülmeye başladı. Sevinmişti. Mike, Co nun ellerini kelepçeleyerek araca bindirdi ve hemen hareket ederek oradan uzaklaştırdı. Bir süre sonra şehir çıkışında aracını durdurdu. Co yu arabadan indirerek kelepçelerini çözdü. “Seni bir daha buralarda görmek istemiyorum. Sen olmasaydın bu çeteyi çökertemezdik. Senin sayende bir süre bu bölge huzura kavuşmuş olacak. Bu iyiliğimi sakın unutma” dedi ve onu serbest bıraktı ve arkasından “Sen artık ölüsün bunu sakın aklından çıkartma” dedi ve oradan ayrıldı. Co yoldan geçen bir kamyonuna binerek memleketine döndü. Gece yarısı olmuştu. Pencereden içeri baktığında annesini gördü. Televizyonu karşısında uyuya kalmıştı. Zili çaldı. Allis kapıyı açtı. Co’ yu kapının önünde gören Allis haykırdı! İki kardeş kucaklaştılar. Co içeri girdi. Annesi ile göz göze geldi. Uzun bir bakışmadan sonra kucaklaştılar. Her ikisinin de gözleri dolmuştu. Co “Artık sizleri bırakmayacağım ben akıllandım, bu bana bir ders oldu,” dedi. Başından geçenleri o gün sabaha kadar annesine bir, bir anlattı. Daha sonra babasını sordu. Annesi “ Sen evi terk ettikten birkaç yıl sonra durumu iyice ağırlaştı. Çok sıkıntı çekiyor, artık ilaçlar işe yaramıyordu. O da bunun farkındaydı. Gözlerimin içine bakıyor ve sanki onu bu dertten kurtarmamı istiyordu. Hiçbir şey yapamıyordum. Çarşıya alış verişe çıkmıştım. Eve döndüğümde cesedi ile karşılaştım. Bir kutu ilacı içmiş ve hemen ölmüş. Bu ağrıya daha fazla dayanamadı ve canına kıydı” dedi. Babasının ölümünden kısa bir süre sonra büyük anneleri de ölmüş ana kız birlikte kalmışlardı. Co, Allis ve annesi yeni den bir aile olmak için birbirlerine sımsıkı sarılarak bir daha asla ayrılmamaya söz verdiler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder