30 Eylül 2007 Pazar

Sörf keyfi




Geçmişten dersler almak mı, yoksa onu yaşamak mı lâzım?...

Pek çok yazarın eserlerinde ve yazılarında bizlere ve bizden sonraki nesillere bilgi olsun, insanlar hayat ve yaşam şartlarını bu örnekleri okuyarak kendilerini korusun, yaşam kalitelerini arttırsın ve hedeflerine pek az sorunlar yaşayarak varsın diye yazılır ve örnekler verilerek anlatılır. Hayat uzun bir maraton gibi görünse de yaşam içinde insanları etkileyecek pek çok engeller, şanslar veya şansızlıklar karşılarına çıkabilir ve bunları düşünmek, hemen karar vermek bazen o kadar kolay olmayabilir. İşte bu aşamada bu yazılanların ve yayınların önemi çok büyüktür. (İş, Meslek, Eş, Ev, Eşya, Arkadaş, komşu seçimi vb. gibi)Bunları okuyup derslerden sonuç çıkaranlar bu engelleri çok daha rahat aşarak az hata ve kayıpla hedeflerine ulaşabilir. Bazıları için ise bunun hiç önemi yoktur. Bu sorunları yaşamak ve görmek isterler. Ama bu ona çok pahalıya mal olacağı, yaşamı ve hayatını olumsuz etkileyeceğinin farkında değildir. Düşünmeden karar verir. Duyguları ile hareket eder. Kötü hırsı onu sonu belli olmayan bir maceraya sürükler. İntikam almak veya kötü bir şaka yapmak ister. Örnek verecek olursak, her gün Tv. Kanallarında sonradan pişman olacağımız, seyrettiğimiz ve görüp de ibret almamız gereken şeyleri defalarca görmemize, gazetelerde, kitaplarda okumamıza rağmen maalesef bunlardan dersler almıyor aynı hataları defalarca yapılıyor hatta kırk yılda bir gelen şansımızı da değerlendiremiyoruz. Meğer bunları yaşamak ve görmek lazımmış. Ta ki başımıza bir felaket gelinceye kadar. O zaman aklımız başımıza geliyor. Geçmişten alınan dersler insanda büyük iz bırakıyor. Geriye dönüşü olmayan yaralara yol açıyor. Hastalıklar, sakatlıklar ve bir hiç uğruna hapishanelerde geçen bir ömür gibi. Oysa hayat çok kısa. Geriye baktığınızda görmek isteyen bunu rahatlıkla görebiliyor ve hissedebiliyor. Belki bu şans kapısı ona asla bir daha çalmayacak Bu dünyaya bir daha asla sıfırdan başlayıp dönülmeyecek. Kendimizi de başkalarını da. Düşünmüyoruz. Sadece bugünü yaşıyoruz. Bugüne kadar dünyada isimlerini altın harflerle yazdırmış pek çok kahramanlar geldi geçti.. Onlar gelecekleri için mücadele ederken hayatları pahasına ülkelerindeki insanlara bu dünyanın güzelliklerini bir tepsi içinde halkına sundular. Bizler ise o değerleri bilinçsizce davranışlarımızla hem kendimizi hem de yeni kuşakların yaşama arzularını yok ediyor onlara kötü örnek oluyoruz. Yine bir misal verecek olursak son aylarda gündemden düşmeyen kuraklık ve orman yangınları. Bilinçli veya bilinçsizce yakılan ormanlarımız, ülkemiz ekonomisi içini, halkın sağlığı için ve en önemlisi buralarda barınan, yaşam mücadelesi veren yüzlerce, belki de binlerce canlının yok olmasına neden olunuyor. Trafik kazalarındaki sorumsuzca davranışlar nedeniyle hem kendimizi hem de başkalarının canını tehlikeye sokuyor ve beklide ölümlere neden olarak onların vebalini taşıyoruz. Her zaman kötü bir sonla noktalanan, ülkemizde ve tüm dünyada sorun olan uyuşturucu ve alkol bağımlılığı da bunun bir parçasıdır. Tabii ki hayat sizlerin. Seçim sizin. Eğer kendinize iyi birini örnek alırsanız o kişinin izinden giderseniz onun gibi olabilir ya da onun hedeflerine yaklaşabilirsiniz ama bunun tersi kötü örnekte sizi hem hedeften uzaklaştıracak hem de hayatınızı karartıp, yaşamınızı alt üst edecektir. Hayata dört elle sarılmalı, aklımızı, mantığımızı iyi kullanarak en az hata ile hedefe emin adımlarla gitmelidir. Gerektiğinde duygusallaşacağız, hırslanacağız, mücadele edeceğiz, dünyanın nimetlerinden yararlanacağız, gerektiğinde de geri adım atma becerisini göstereceğiz. Hatalardan, yanlışlardan, tehlikelerden, kendimiz koruyacak ve hedefimize emin adımlarla ulaşacağız. Geçmişten, kitaplardan, yazılardan, gazetelerden, TV'lerdeki olaylardan kendimize dersler çıkaracağız.

27 Eylül 2007 Perşembe

Ümit Yaşar Oğuzcan/Beyaz Güvercin

Süzülüp mavi göklerden yere dogru
Omuzuma bir beyaz güvercin kondu

Aldim elime, usul usul okşadim
Sevdim, gençligimi yeniden yaşadim

Bembeyazdi tüyleri, öyle parlakti
Açsam ellerimi birden uçacakti

Egildim kulagina; dur, gitme dedim
Hareli gözlerinden öpmek istedim

Duydum; avuçlarimda sicakligini
Duydum; benden yillarca uzakligini

Çirpinan kalbini dinledim bir süre
Ve uçmak istedim onunla göklere

Ak güvercinin iri gözleri vardi
Güzelliginden fişkiran bir pinardi

Soguk sularindan içtim, serinledim
Çaglayan bir nehrin sesini dinledim

Belki buydu sevmek hayat belki buydu
Işil işildim, gözlerim dopdoluydu

Bir name yükseldi sevinçten ve hazdan
Bir name yükseldi, güzelden beyazdan

Uzatti sevgiyle pembe gagasini
Birden ögrendim hayatin manasini

Kaderde sevgiyi sende bulmak varmiş
Seninle bir çift güvercin olmak varmiş

Victor Hugo/Dilenci

Sen hergün köşebaşlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.
İnan yok farkımız birbirimizden
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim

25 Eylül 2007 Salı

Yunus Emre

1)Ah Nideyim Ömrüm Seni

Yok yere geçirdim günü
Ah nideyim ömrüm seni
Seninle olmadım gani
Ah nideyim ömrüm seni

Geldim ve geçtim bilmedim
Ağlayıp güssa yemedim
Senden ayrılam demedim
Ah nideyim ömrüm seni

Hayrım şerim yazılacak
Ömrüm ipi üzülecek
Suret benden bozulacak
Ah nideyim ömrüm seni

Gidip geri gelmiyesin
Gelip beni bulmayasın
Bu benliğe sermayesin
Ah nideyim ömrüm seni

Hani sana güvendiğim
Guveniben yuvandığım
Kaldı külli kazandığım
Ah nideyim ömrüm seni

Miskin Yunus gideceksin
Acep sefer edeceksin
Hasret ile kalacaksın
Ah nideyim ömrüm seni

2)Aşkın Aldı Benden Beni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni
Gel Gör Beni Aşk Neyledi

3)Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadi beni kane
Ne âkilem ne divâne
Gel gör beni aşk neyledi

Gâh eserim yeller gibi
Gâh tozarim yollar gibi
Gâh akarim seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Akarsulayin çaglarim
Dertli cigerim daglarim
Şeyhim anuban aglarim
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldir beni
Ya vaslina erdir beni
Çok aglattin güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarim dilden dile
Gurbette hâlim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
O yari düşte görürüm
Uyanip melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçâreyim
Baştan ayaga yâreyim
Dost ilinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi

4)Çağırayım Mevlam Seni

Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlam seni

Su dibinde mahi ile
Sahralarda ahü ile
Abdal olup Ya Hu ile
Çağırayım Mevlam seni

Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elimdeki asa ile
Çağırayım Mevlam seni

Derdi öküş Eyyüb ile
Gözü yaşlı Yakub ile
Ol Muhammed mahbub ile
Çağırayım Mevlam seni

Bilmişim dünya halini
Terk ettim kıyl ü kalini
Baş açık ayak yalını
Çağırayım Mevlam seni

Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile
Çağırayım Mevlam seni

Yahya Kemal Beyazıt.

1)Akıncılar

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kaafilelerle...

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.

Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...

Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!

Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!.

2)Sonbahar

Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir.
Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.

Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur.
Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu;
Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu.

Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline,
Benzer cihana gelmeden evvelki haline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı.

Aşık Veysel Şatıroğlu,

1)Hepimiz Bu Yurdun Evlatlarıyız

Bu nasıl kavgalar çirkin döğüşler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız
Yolumuza engel olur bu işler
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Birleşiriz bir bayrağın altında
Biz Türklerin ikilik yok aslında
Yanar tutuşuruz vatan aşkında
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Hedef alıp dövüştüğün kardeşin
Seni yaralıyor attığın taşın
Topluma zararlı yersiz savaşın
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Herkes ilim deryasında yüzüyor
Çıkmış ayın çevresinde geziyor
Yazık bize yollarımız uzuyor
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Kitaplar yazılmış nasihat dolu
Birlikte güçlenir gençliğin kolu
Gençliğe emanet Atatürk yolu
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

Söyler Veysel sözlerinden vazgeçmez
Bulanık çeşmeden kimse su içmez
Ganadı olmasa kuşlar da uçmaz
Hepimiz bu yurdun evlatlarıyız

2)Gönül Sana Nasihatım

Gönül sana nasihatim
Çağrılmazsan varma gönül
Seni sevmezse bir güzel
Bağlanıp da durma gönül

Ne gezersin Şam'ı Şark'ı
Yok mu sende hiç bir korku
Terkedersin evi barkı
Beni boşa yorma gönül.

Yorulursun gitme yaya,
Hükmedersin güne aya,
Aşk denilen bir deryaya
Çıkamazsın girme gönül.

Ben kocadım sen genceldin,
Başa bela nerden geldin
Kahi indin kah yükseldin
Şimdi oldun turna gönül.

Bazı zengin bazı züğürt,
Bazı usta bazı sakird
Bazı koyun bazı aç kurt
Her irenkten derme gönül

Veysel gönülden ayrılmaz,
Kahi bilir kahi bilmez,
Yalan dünya yarsız olmaz,
İster saçı sırma gönül.

3)Allah Birdir Peygamber Hak

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemin mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası

Kürt'ü Türk'ü ve Çerkes'i
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?

Kuran'a bak İncil'e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Binbir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi

Yezit nedir, ne kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi

Kimi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası

Şu alemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası

Cümle canlı hep topraktan
Var olmuşuz emir Haktan
Rahmet dile sen Allah'tan
Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası...

4)Dostlar Beni Hatırlasın

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın

Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın

Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın

Ne gelsemdi ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın

Acar solar turlu çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murad yalan olum gerçek
Dostlar beni hatırlasın

Gün ikindi aksam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

Can Yücel

Bir Cin Şiiri

Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa

Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa

Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı

Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak

Cenap Şahabettin

On Ölüm Şarkısı

Rüzgar değmez oldu artık yüzüme
Gün ışığı kapıma boş yere gelir;
Kötü bir düş gibi dolar gözüme
Bu toprak bana dağ, size tepedir!
Toprak yukarda, gül, aşağıda yılan!
Elimde kelepçe, gözümde burgu!
Toprak, kemiğimden etimi soyan
Hırsız, kanlı katil, kefen soyucu!
Bütün uzuvlarım bana darılmış
Kulağım unutmuş artık sesimi;
Hepsi ayrı ayrı hayale dalmış
Bu omuz, bu ayak bu el benim mi?
Girdiğim çukurdan iki facia:
Burda karınca dev, insan noktadır;
Toprağın altında bir zaman daha
Tırnaklar ve saçlar uzamaktadır!
Ölüler, ölüler, koşun imdada!
Ölüler, sizin en yoksulunuzum!
Ölüler, koşun ki öbür dünyada
Topraktan bir sema ile mahpusum!
Yağmur çisil çisil üstüme yağar.
Tabiat kardeşim yasıma ortak;
Şehrin üzerinde uçan bulutlar
Serviler ucunda sallanan bayrak!

Cahit Sıtkı Tarancı(Otuz beş yaş)

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

11 Eylül 2007 Salı

BALIKÇI,

Sabah gün doğmadan, sessizce süzüldü erken,
Yıldızlar görünüyordu ufukta gün doğarken,

Asıldı küreklere, bütün gücüyle nasırlı elleriyle,
Mırıldandı kendi kendine dedi “haydi rasgele”

Deniz karanlık, Su durgun, umudu kırıldı yine,
Bakışları donuklaştı, hüzün çöktü birden içine,

Bugün şansı yaver gidecek, sepetinde balık olacak mıydı?
Öksüz çocuklarına dönecek, onları doyuracak mıydı?

Saatler geçti, hem uykusuz hem de açlık,
Oltasına dahi vurmadı onun gibi aç bir balık,

İçmeden oldu açlıktan zil zurna sarhoş,
Bugün de şansı yoktu sepeti yine bomboş,

Yazan. Metin AKSAÇ

Karınca ve avı

Bebekler,




Modern resim ve tuvalleri.


Ay ışığı (Moonlight)






Anne ile yavrular.

TEHLİKE İLE İÇ İÇE OLAN İTFAİYECİLER.

ORMANLARIMIZ ALEV ALEV YANIYOR, TABİAT CAN ÇEKİŞİYOR.




DÜNYAMIZ ERİYOR.